Arama Sonucu:

İrlanda Cumhuriyeti her İrlandalı erkek ve kadının tabiiyeti üzerinde hak sahibidir ve bu hakkı talep eder. İrlanda Cumhuriyeti tüm yurttaşlarına din ve vicdan özgürlüğü, eşit haklar ve eşit fırsatlar taahhüt eder ve ulusun tüm çocuklarını eşit şekilde bağrına basarak, ulusun bütününün ve tüm bireylerinin mutluluk ve refahını gözetme kararlılığını beyan eder.

1916 tarihli “İrlanda Cumhuriyeti Bildirgesi”nden alınmıştır.

İrlandalı yazar Claire Keegan’ın “İrlanda’nın anne-bebek bakımevleriyle Magdalene çamaşırhanelerinde acı çekmiş kadınlara ve çocuklara adadığı” Böyle Küçük Şeyler (Jaguar Kitap, 2022) isimli novellası, yukarıdaki alıntıyla başlıyor. Eseri okuyup Magdalene çamaşırhaneleriyle ilgili küçük bir araştırma yapınca bildirgedeki bu ütopik cümlelerle gerçeğin ne kadar çeliştiğini şaşkınlıkla görüyor ve gücü elinde tutanın, kadın bedeni üzerinden bu gücü daha da sağlamlaştırdığına bir kez daha lanetler ediyorsunuz. Kitaptaki ana karakter Furlong’un aklından geçenlerin birebir aynısı –Hiçbir şey değişmeyecek, hiçbir zaman başka bir şey, yeni bir şey yaşanmayacak olabilir mi?– sizin beyninize de çöküp yerleşiyor.

Korku filmlerinden hâllice Magdalene çamaşırhaneleri… Bugüne kadar bu çamaşırhanelerin ismini neden, nasıl duymadım!?! Keegan haklı belki de: Çok yakınımızda olmayınca ne çok şey olduğundan daha hoş görünmeyi beceriyor.

İrlanda’da 18. yüzyılın ortalarından 1996 yılına kadar Katolik Kilisesi ve İrlanda Cumhuriyeti Devleti’nin “suç ortaklığıyla” hüküm süren, “ıslahevi” adı altında birer “esir kampına” dönüştürülen çamaşırhaneler bunlar. Evlilik dışı çocuk doğuran, hırsızlık yapan, seks işçisi olarak çalışan, alkolik, zihinsel engelli, öksüz, yetim, düşkün, sorunlu, toplumun huzur ve refahı için tehlike arz eden, günahkâr, günahkâr olmasa da günah işleme ihtimali yüksek olan, “ötekileştirilmiş” kadınların ortak yuvası mekânlar… Köleler gibi çalıştırılan, sabahlara kadar hiç tanımadıkları insanların kirli çamaşırlarını yıkayan, dur durak demeden saatlerce ütü yapan, Katolik Kilisesi’nin ekonomik gücüne güç katarken kendi cepleri delik gezen, bunlar yetmezmiş gibi bir de istismar edilen, işkence gören, kaçmayı başardıklarında da “ait oldukları yerlere” polis zoruyla geri getirilen kadınlar… İmha edilen kayıtlar… Yıllar sonra keşfedilecek toplu mezarlar… Toplum tarafından dışlanan binlerce kadının işkenceye maruz kalmasına sessiz sedasız tanıklık eden duvarlar…


Furlong’un tanıdığı tanımadığı insanlarla karşılaşa karşılaşa yürümeye devam ederlerken, bir başkasına yardım etmedikten sonra yaşamanın bir mânâsı var mı diye düşündü Furlong. Yıllar, on yıllar boyunca, hatta bütün bir ömrü bir kez olsun o yerde olup bitenlere karşı çıkma cesaretini göstermeden yaşayıp sonra da Hristiyan olduğunu iddia etmesi, aynada yüzüne bakabilmesi mümkün müydü insanın?

İrlanda hükümeti adına, Magdalene çamaşırhaneleri için ancak 2013 yılında özür dilenmesi her şeyi affettirir mi? Hayatta kalan tek tük “kazazedeye” tazminat ödenmesi yıllarca sömürülen bedenleri, hayatları, emekleri geri getirir mi? Ölen bebeklerin, buralardan evlatlık verilenlerin kefareti ödenir mi? Önce fuhuş yapıp günaha bulanan, sonra Hristiyanlığın suyunda arınan, tövbenin ete kemiğe bürünmüş hâli Mary Magdalene’den (Mecdelli Meryem) adını alan bir kurumun günümüzdeki türevleri; biraz daha güç ve biraz daha para için, zulmetmeye bir gün tövbe eder mi? Sahi, Magdalene çamaşırhaneleri, “böyle küçük şeyler” mi?

19 Ocak 2023 Perşembe

(Bu blog yazısı; çevrim içi aylık kültür, sanat ve edebiyat dergisi “Mikroscope”un 20. sayısında da yayımlanmıştır.)

Magdalene Çamaşırhaneleri | Mikroscope (mikro-scope.com

23 Yorum

  1. Mehmet Günes

    Benzer olaylar farklı şekilleriyle, dünyanın her yerinde yaşanıyor muhakkak. Muktedir olan, yine güçsüzü sömürüyor; onun emeği üzerinden her türlü kazancı sağlıyor. Işi bitince de, sifonu çekiyor…insanoğlu hakikaten aşağılık bir varlık!!!

  2. Seval Baykal

    İrlanda gibi bir Avrupa ülkesinde bile kadınlar hak etmedikleri halde ayaklar altında eziliyorsa, daha ne demeli bilemiyorum…
    Günümüzde bu aşağılayıcı davranış şekilleri batıda azalmışsa da ne yazık ki hala devam etmekte…
    Herhalde son yüzyılda yasayan devlet büyükleri içinde bir tek M.K.ATATÜRK kadinin önemini ve toplum içindeki yerini hiç kimsenin yapmadığı kadar onemsemiş ve özendirmiş hala tam istenilen yerde olmasak da…
    Umarım 21.yüzyılın 2.yarısına gelmeden tüm dünyada kadının değeri anlaşılıp her platformda kabul görür…
    Bu en büyük yaramızı bir vesileyle de olsa ele aldığın için teşekkürler Çiğdem’ciğim. Kalemine, yüreğine sağlık…

  3. Sabiha Yılmaz

    Bu konu hakkında bilgim yoktu ve okuduğumda çok etkilendim gerçekten. 1996 yılına kadar devam etmesi ne demek. Daha bilmediğimiz ne kötülükler var kimbilir. Kadınların bu ve bunun gibi kötü durumlara maruz kalışı ne acı. Kalemine sağlık Çiğdem’ciğim, yine çok çarpıcı bir yazı olmuş…

  4. Ben de bu konuyu ilk defa duyanlardanım.İnsani değerleri gelişmiş
    herkesin yüreğini kanatacak gerçekler.
    Asıl düşündüren ise bu trajedinin; amacını “İyi insan,doğru insan “ olarak sunan bir oluşumun kanatları altında gerçekleşmesi.
    Kanadada da 1880 lerin başında açılıp, sonuncusu 1996 da kapatılan yatılı kilise okullarında,ailelerinden zorla alınan onbinlerce yerli çocuk ;fiziksel,cinsel,psikolojik şiddet ile istismara uğradı.Hatta komisyon kayıtlarında bazı çocuklar üzerinde tıbbi deneyler yapıldığı da belirtildi.
    Dinler değişse de
    Coğrafyalar değişse de ….

  5. Perihan Erengüç

    Bu konuyu ilk defa duyuyorum.Çok etkilendim.Din kisvesi altında çile çeken hep kadınlar oluyor.Atamıza ne kadar şükretsek azdır.Eline,kalemine sağlık.

  6. Selçuk Sözen

    Bu insanlık dışı tarihi gerçeği ilk defa bu yazınızla öğrendim.Kilisenin yüzyıllar süren gücü ve baskısının bu ve benzeri bilmediğimiz bir sürü olayın üstünü örttüğüne inanıyorum.Bizdeki tarikatların da bunlardan farkı yok.Geçtiğimiz günlerde tutuklanan Adnan hoca kadın köleliğinin bizdeki türeviydi.İstanbul antlaşmasından çıkan zihniyetinde kadınlar konusundaki düşünceleri ve bakış açısı pek farklı değil.
    Kaleminize sağlık

  7. Yine insan olan herkesin yüreğine dokunan muhteşem bir yazı yazmışsın.Kalemine, yüreğine sağlık Çiğdem’ciğim.

  8. Emel Bilgin

    Nedir bu erkeklerin kadınlarla alıp veremedikleri?Neden hep kadınlara işkence ediliyor,sömürülüyor,aşağılanıyor?Bir de kendini medeni,batı ilan eden bir ülkeden çıkıyor bu rezillik.Zaten gündelik hayatımıza bakalım,hep ben medeniyim diyen en yobazdır,cömertim diyen pintidir,merhametliyim diyen zorbadır.Olduğu değil olmak istediğini dile getirir insan.Ben bu olayı hiç duymamış hiç denk gelmemiştim.Ama bize barbar diyenler aslında kendini tarif ediyormuş.İnsanlar kendilerinde eksik gördüklerini karşısındakinde eleştirmez mi?Gerçekten şu birkaç satırda anlattıkların o kadar üzdü ki,bu konuda ne bir kitap okumak ne de film izlemek isterim.Schindlerin Listesi kadar acı verir büyük ihtimalle.Üzücü de olsa,fark etmek lazım,bu da sayende oluyor.Her seferinde çok ilginç ve ayıltıcı konular buluyor merak uyandırıyorsun.Sana bol mürekkep ve bol ilham diliyor ve her yazdığını,keşfettiğini dört gözle bekliyorum

  9. Berna Kiper

    Çarpıcı ve çok üzücü bir olay, yazın ile bizi de bilgilendirdiğin için teşekkürler Çiğdemcim.
    Ne acılar yaşandı kimbilir, şimdi bir kuru özür hangi birini geri getirecek ya da telafi edecek.
    Ne yazık …

  10. Burhan Kara

    Demek ki ”Skolastik” baş ucumumuzda , hiç Orta Çağ’da falan kalmış değil , üstelik epeyce tanıdık!
    The Magdalene Sisters filmini tavsiye ederim , konuya katkı olsun diye.
    İnsanlığa ufak bir çalım atan yazın için teşekkürler Çiğdemciğim.

  11. Çağatay Canbaz

    “Yok artık ya neler duyup öğreneceğiz bu kadar da olmaz” dedikçe daha kötüleri çıkıyor ortaya. İnsanlık kadar bu dünyaya kendisine kötülük yapan canlı varlık olmadı, olamaz. Bütün bu insan denilen canavarlar günahlarını umarım sonuna kadar çekerler. Ve umarım kadınlara, insanlara bu zulüm son bulur. Sayende bir şey daha öğrendik çiğdem hocam. Kalemine sağlık

  12. Şükran selçuk

    Insanlığımızdan utandıran hayatlar yıllarca sürmüş yazık. özür dileyince utancı ,acısı geçecek sanılması çabası. Yüreğine kalemine sağlık. Yüreğim acıyarak okudum sağolasın .

  13. şafak bulutoğlu

    Bu konuyla işgili derin bir bilgim yoktu; hatta 1996 yılına kadar devam etmesi gerçekten düşündürücü. Derin düşününce çok ama üzücü . İnsanın insana yaptığı ve bunu kendilerine hak görmeleri. Ruhuna , eline , bunları kaleme almana saygıyla eğiliyorum Çiğdem’ciğim.

  14. Banu Koçsş

    Kadınların gücüyle böyle başa çıkmaya çalışmışlar ama kadınlar bu çamaşırhanelerde bile güçlü kalmayı başarmışlar. Tarih boyunca eziyet!!!!!

  15. Zuhal Pek

    İlk baştaki yasa zaten faul! Vatandaş yok, köle var! İrlanda( hem de ‘. cumhuriyet’ demiş kendisine ve ben ne istersem yapacak o köle diye tanımlamış “vatandaş”ı! Bu da yetmemiş kilise köle etmiş. Hawthorne’nun “Scarlett Letter”ını hatırladım, aynı riyakarlık o romanda da vardı!

  16. Füsun Sunter

    Bu esareti ve dini birtakım yaptırımların olduğu bir kitap okumuştum,İngiltere’ye kaçmaya çalışanlar da vardı hikâyede..Işin içine din girince her türlü yaptırımın daha da
    kolay hale gelmesi çok acı gelmişti bana..

  17. Nusret Kantarci Fisher

    Bu konuyu isleyen bir kitap okumustum . Icim parcalanmisti acikcasi .. Zor bitirmistim kitabi .. Uzun zaman etkisinden de kurtulamadim.. Cok ciddi bir olayi dillendirmissiniz yine , Cigdem hanimcim. Kaleminize saglik..

  18. Ayşe Beloğlu

    İnanamadım hem de,1996 yılına kadar devam etmiş.

  19. Fatma Ayten Özgün

    Yine can alıcı bir konuya değinmissiniz . Bu gibi yazıları her okuduğumda yüreğimde bir şeylerin koptuğunu hissederim
    içim de bir acı duyarım
    İrlanda Cumhuriyetinin binlerce kadına yaptığı insanlık dışı eylemleri Nazilerin Nazi ırkçı ideolojisi 9 milyon Yahudi’nin Üçte ikisini işkence ederek katlettiği o tarihi hatırlattı bana.Gerçekten yürekler acısı.Yüreğinize,,emeklerinize sağlık hocam. Kutluyorum mahir kaleminizi. Huzurlu akşamlar diliyorum selam ve sevgilerimle.

  20. Mustafa Atalay

    Her şey insanlar için. Ne kadar basit, ne kadar kolay anlaşılır bir söz değil mi? Aslında hiçte öyle değil! Çünkü insan denen mahluk her zaman kendisini düşünmüş, işine, menfaatine geldiği gibi davranmıştır. O nedenle bu gibi konuları abartmamak lazım. Aynı sömürü ve aşağılama yine var, var da olacaktır. Bu gibi durumların çözümü okumak hep okumak, okuduğumuzu anlayarak yaşayarak okumak. Eline, gönlüne, kalemine kuvvet. Sağlıkla kal, hoşçakal.

  21. Sevinç Şimşek

    Bu yazıları okudukça Atatürk’ün kadına verdiği değerin ne kadar önemli olduğunu bir kez daha görüyor ve minnetle, şükranla rahmet diliyorum. Bu kadar karmaşık bir yaşantının içinde bizi yazılarınla aydınlattığın için sana çok teşekkür ediyorum canım Çiğdem’ciğim

  22. Esin Arkan

    İnsanlığımızı sorgulatan bir gerçek daha. Özür dileyince herşeyin affedileceğini sanıyorlar, asıl özür dileyecekleri insanlar yaşamıyor ki! Umarım bir gün herkes insan olduğunu hatırlar. Kalemine sağlık.

  23. Emine Başar

    Yine önemli bir tarih faciası konuyu ele almışsınız değerli Çiğdem Hanım.
    Magdalena çamaşırhanesini konu alan bir iki filmini izlemiştim.
    Çok etkilenmiştim.
    Düşüncelerinize katılıyorum.
    Sizi kutluyorum. Her daim kayıta değer yazılarınızla ilham veriyorsunuz.
    Emeğinize fikrinize sağlık.
    Teşekkür ederiz.

Bir yorum Yaz