Çok kıymetli Suat Hanım,
Üçümüzü uzun zamandır beklediğinizi biliyorum fakat dünya gailesi, malum… Ziyaretimiz ancak bugüne kısmetmiş. Ne bireysel koşuşturmalar bitiyor ne de ülkenin gündemi rahat duruyor. Salgındı, depremdi, oydu, buydu derken, mezarınıza sümbüli bir bahar günü gelmek varmış.
“Koskoca Feriköy Mezarlığı’nda Suat Derviş’i nasıl bulacağız?” diye düşünüyordum ki, Serdar Bey geldi aklıma. Serdar Soydan, sizin kaleminizden çıkmış tüm eserlerin editörü. Vefatınızdan uzun yıllar sonra birçok yüreğe girmenize vesile olan, gönlü vefa ve sevgi dolu insan. Bir diğer kıymetlimiz de, yazar Osman Balcıgil. Osman Bey’in, biyografinizi esas alarak yazdığı “İpek Sabahlık” isimli romanı sayesinde, şöhreti bir kez daha yakaladığınızı hissettiniz mi? Hissettiniz, değil mi?
Arkadaşlarımla Feriköy Asri Mezarlığı’nda buluşmak üzere, önce Marmaray’a binip Yenikapı’ya gittim. Oradan da -Serdar Bey’in tarif ettiği gibi- metroya geçip Osmanbey’de indim ve Pangaltı çıkışından mezarlığa doğru yürüdüm. Bu arada, “metro” kavramının ne anlama geldiğini biliyorsunuz bence ancak “Marmaray”, size çok yabancı bir banliyö tren sistemi. Siz bu dünyadan göçüp gittikten sonra, İstanbul baş döndürücü bir hızla değişti. Ben bile tanıyamıyorum bu şehri artık. Çocukluğumun İstanbul’unu çok arıyorum. Şehrin, gençliğimi kutsayan o naif silüetini o kadar özlüyorum ki… Avrupa’nın farklı kentlerinde yaşarken hissettiğiniz özlemle kıyaslanabilecek bir şey değil ama bu, Suat Hanım. Daha derin, daha vurucu, daha hazin bir duygu. Bir zamanlar deliler gibi sevdiğiniz bir adamın, kahredici değişimine şahit olurken onu gene de terk edememeniz gibi… Bazen koşa koşa kaçmak istediğiniz bir ortamdan, -ayaklarınızda prangalar olmamasına rağmen- bir metre bile uzaklaşamamanız gibi… Tadını artık sevmediğiniz bir yemeği yemeye mecbur bırakılmanız gibi…
Sizin zamanınızda da, toplu taşıma araçlarında bu kadar mutsuz görünür müydü insanlar? Salgın, ekonomik kriz, bombalar, seller, depremler,… yüzünden, gülümsemeyi çoktan unuttuk çünkü biz. Siyasi çekişmelerden bunaldık. Şiştikçe şişen egolardan yorulduk. Azıp kuduran hırsların, aleni kaypaklıkların, sonu gelmeyen haksızlıkların kurbanları olduk. “Umut etmek önemli,” dedik; Godot’yu bekler gibi bekler olduk gülümsetecek bir haberi. Küçücük sevinçlere bu kadar aç kaldık. Hayal kurmayı unuttuk. Kadına şiddet konusunda bir arpa boyu yol katetmedik. Dünyayı biraz daha yaşanılır kılmaya çalışan tüm -izm’lerin içini, el birliğiyle boşalttık. Bir tek kapital-izm’e tapar olduk topyekün. Kendi bindiğimiz dalları kestik birer ikişer. Parayı tahta oturttuk, bilerek ve de isteyerek. Tükettikçe tükettik. Sizin gene aşina olmadığınız, “küresel ısınma” belasını sardık başımıza. Savaşın ne melun bir şey olduğunu, sizin kuşağınız gibi, biz de bir türlü anlamadık. “Kölelik kaldırıldı,” diyen tarih kitaplarına safça inandık. Köleliğin sadece şekil değiştirdiğini görmedik, görmek istemedik. Alışveriş yaptıkça köleleştik; köleleştikçe mutsuzlaştık; mutsuzlaştıkça mutluluğu kıyısından köşesinden de olsa yakalayabilmek için gene alışveriş yaptık ve bu kısır döngüde, teker içinde dönen farelere dönüştük. Teker içinde dönen farelerden farkı yok çoğumuzun.
Toprağın üstünde hayat işte böyle, sevgili Suat Hanım… Yaşasaydınız bu zamanın da ruhunu sevmezdiniz bence. Hatta nefret bile ederdiniz ondan. Ama direnirdiniz gene, biat etmezdiniz, utanmanın ve onur sahibi olmanın fi tarihinde kalan meziyetler olmadığını bir kez daha ispatlardınız bize. Prensiplerin şahıslara göre değişmemesi gerektiğini, prensipler için bazen yalnızlığın bile göze alınabileceğini sokardınız kör gözlere.
Yabani otları temizledik. Rengârenk kır çiçekleri bıraktık toprağınıza. Yaşarken ne derece inançlıydınız, bilmiyorum ama mezarınızın başında dualarımızı da okuduk bugün. Bunu biraz sizin ruhunuz rahatlasın diye yaptık belki, belki de kendi vicdanlarımızdı esas rahatlatmak istediğimiz, kim bilir… “Gidelim mi artık?” diye toparlanmaya başlamıştık ki, sağınızda, hemen ayak ucunuzda küçücük bir mezar gördüm. Hangi kiliseden çıktığını anlayamadığımız bir çan sesi uçuşuyordu havada. Eğilip mezar taşına baktım. “Henüz bir günlükken ölmüş,” dedim Özlem’in gözlerini arayarak. Doğruldum. Şimdi gürültülü bir sessizlik hâkimdi ortama. “Belki de yanlış olan, adaleti bu dünyada aramak,” dedi Özlem. Nurcan, soğuk mermerin üstündeki isminize baktı. Nüfus kütüğündekine değil, sizin seçtiğiniz isme… Kendinizi bildiniz bileli kullanmayı tercih ettiğiniz, sizi siz yapan isme… SUAT DERVİŞ’e… Ben, yutkundum. Hıçkırarak ağlamak ile tek damla gözyaşı dökmemek, isyan etmek ile teslim olmak, ağız dolusu küfretmek ile susmak arasındaki o belirsiz yere, o kara deliğe düştüm gene. Belli etmedim. Biz üç kadın oradan ayrılırken Feriköy Asri Mezarlığı’ndaki caminin avlusunu, yeni bir cenazenin cemaati doldurmuştu bile.
Sonsuz saygı ve minnetle…
Sadık okurunuz,
Kübra Çiğdem İnal
10 Mart 2023 Cuma
(Bu blog yazısı; çevrim içi aylık kültür, sanat ve edebiyat dergisi “Mikroscope”un 21. sayısında da yayımlanmıştır.)
1974, Ankara doğumluyum. Boğaziçi Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı bölümünden 1997 yılında, İstanbul Üniversitesi İspanyol Dili ve Edebiyatı bölümünden ise 2018’de mezun oldum. Yüksek lisansımı Eğitim Yönetimi ve Denetimi alanında yaptım. İngiltere, İspanya ve Arjantin’deki çeşitli dil okullarında eğitim aldım. 2017 yılında Cambridge Üniversitesi’ne giderek İngiliz edebiyatının farklı dönemleriyle ilgili derslere katıldım. Türkiye Yayıncılar Birliği tarafından düzenlenen editörlük, düzeltmenlik ve lektörlük programlarını tamamladım. 2001’den beri öğretim görevlisi olduğum Marmara Üniversitesi Yabancı Diller Yüksekokulu’ndaki görevimi sürdürmekteyim. Aynı zamanda üç Javier Cercas romanına emek vermiş, çiçeği burnunda bir çeviri editörüyüm.
Kendimle ilgili, öz geçmişimde yer alan nesnel bilgiler bunlar. “Ben kimim?” sorusuna vereceğim öznel cevaplarım ne derece doğru olur, taşıdığım etiketlerin kaçını burada bir çırpıda sıralayabilirim, bilmiyorum. Dolayısıyla sadece şunu ekleyip konuyu kapatmayı yeğliyorum: Okumayı, yazmayı, araştırmayı, öğrenmeyi, sorgulamayı, seyahat etmeyi seviyorum ve bazı insanlara rağmen hâlâ “insan” kalmaya çabalıyorum.
40 Yorum
Suat Dervis ile tanistiran Osman Balcigil olsa da hayatimda ve algimda secicilik olusturan sizsiniz ve yazinizi okurken gene Suat Dervis in hayati ve kitabi yasadim. Birde o kadar guzel ifade etmissiniz ki duygularinizi sanki bende yaninizdaymisim gibi hissettim. Kaleminize ve yureginize saglik.
Yazini okuyunca yaşıyor muyuz yoksa öyle mi zannediyoruz diye düşünmeden edemedim. İçimi bir hüzün kapladı ve yine götürdü beni bir yerlere kalpten dökülen nağmelerin. İçten, samimi, sefkatli kimi zaman öfkeli ama bir o kadar sevgi dolu kalemin için teşekkür ediyorum.
O kadar çok şey yazmak istiyorum ki. Sizinle o ziyarette olmayı da çok arzu ederdim Umarım İyileştikten sonra ben de kendisini ziyaret edeceğim. Belki de kendisini sırdaşım bile edinebilirim. Bu hayattan göçüp gitmiş olsa da yaşadığımız devre dair isyanlarımı anlayacaktir bundan çok eminim. Öyle bir döneme denk geldik ki bakiyorum İnsanlar sosyal medyada o kadar güzel alıntılar paylaşıyorlar ki davranışlarıyla bir o kadar tezat. Dost bir psikiyatra fikrini almak adına sordum neden böyleyiz iyi insan olmak bu kadar mı zor. Duzensizliği kabul etmek bu kadar mı kolay. Söyle dedi: oyle bir dünya yok başka bir gezegen bulmalısın.
Biz herseyi baştan kabul etmişiz. Şimdi sadece bu düzensizliğe teslim olmayacak bir avuç insanlarmi başaracağız bunu. Çok zor. Ben ilke ve prensiplerimden vazgeçmem bilirsin dobrayımdir ama vazgeçiyorum.
Biliyorum ki sen de öylesin ve bunu kelimere dökerken muhteşemsin. Suat Derviş ile beni tanistirdigin için minnettarım. Okuduktan sonra araştırdım tarihe gömülmüş ne kadar mücadeleci kadın yazarlarımız var. Onları derinlerden çıkaran herkese şükran duyuyorum.
Ama senin kalbinle aklınla duygularınla satırlara yansıması o kadar değerli ki.
Her zaman dediğim gibi o baktığın ve gördüğün hissettiğin duyguları kaybetmemen dileği ile seni yürekten kutluyorum.
Doğruya herkes doğru, yanlışa herkes yanlış demedikçe nice Suat Derviş’ler gelir geçer. Gelecekte bu günün mücadeleci kadınlarını okur gider.
Rahmetli dedem Mehmet Akif Ersoy’a ait şiirini ezberletirdi bize.
Geçmişten adam hisse kaparmış… Ne masal şey! Beş bin senelik kıssa yarım hisse mi verdi? “Tarih”i “tekerrür” diye tarif ediyorlar; Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi?
❤️
Çiğdemim, satırlarını bir solukta okudum; her zamanki gibi ince zekan, takdir etmeyi bilen yüreğin ve insanı derinden etkileyen üslubuna hayranlık duydum. Suat Derviş’in ruhu şad olmuştur; sadece onu bu denli güzel andığın için değil, onun kişiliğinde ve dirayetinde kadınların bugün de varolduğunu kanıtladığın için. Kalemine, yüreğine sağlık, can dostum.
Siyaset çok önemli! Neden? Yaşamımızı bize bizden çok çizdiriyor. Neoliberalizm hayatımıza girdiğinden beri harcana harcana bir hal olduk. İşte bu güzel yazı da yazılan yazgımızın hisselerimizdeki tercümesi!
Çiğdem hocam…
Özümsemek ve içimdekileri kelimelere dökebilmek için defalarca okudum Suat Derviş e yazdığınız mektubu…
Sanki Suat Derviş ile hiç tanışmamış değilde uzun yıllarınızı birlikte geçirmiş, istanbulun eski ağırbaşlı ve asil havasını birlikte solumuş, sokaklarını birlikte gezmiş, sahilinde beraber bir keyif kahvesini içmişte; şimdi o kadim dostunuzu kaybetmiş, ardından dünyanın, istanbulun ve insanların nasıl bir kir yumağına dönüştüğünü geride sizi nasıl bir dünyaya bıraktığını hüzünlü bir iç döküşle; naif naif güzellikleri anarken ince ve sivri bir dille dünyanın ve insanlığın artık içinin boşalıp anlamsızlasmasının kalbinizi nasıl kırdığını hissettim .
Şayet yaşasaydı size ve bu muhteşem kaleminize eminim ki o da hayran olurdu bizler gibi …Ve bir kere daha anlıyoruz ki bu dünyadasınız ama bu yüzyıla ait değilsiniz . Ama bizler yine de şanslıyız ki seçemediğimiz bu yüzyılda varolup sizinle ve güzel kaleminizle tanışmaya nail olduk .
Dünyayı biraz daha yaşanılır kılmaya çalışan, umut etmenin önemini bize hee defasında aşılayan kaleminize , hikayelerinize ve bizimle buluşturduğunuz için size sonsuz minnet ve teşekkür ile …
Kelimelerin adeta bir gerdanlık üzerindeki mucizevi taşların tam da uygun olarak yerlerine oturtulmuş başarısı, muhteşemsin, eski Istanbuldan doğan bir hikaye, kitaplara dönüşsün dilerim..
Ne güzel anlatmışsın an itibariyle yaşadığımız İstanbulu ..
“Bazen koşa koşa kaçmak istediğiniz bir ortamdan, -ayaklarınızda prangalar olmamasına rağmen- bir metre bile uzaklaşamamanız gibi…”
” Şehrin, gençliğimi kutsayan o naif silüetini o kadar özlüyorum ki…”
Daha dün akşam, “Ayakkabılarla pantolon paçalarının kirlendiği, 60ların o çamurlu İstanbul sokakları bile daha güzeldi” demiştim eşime. Bir Kıbrıslı olarak ve İstanbul’u sadece ziyaret eden biri olarak, şehrin şimdiki haline üzülüyorum. Suat hanım duyduysa sizi, bugünkü İstanbul’u anlamakta çok zorlanmıştır herhalde.
Ne hazindir ki Suat Derviş güzel mutlu bir toplum olabilmemiz için, once bu toplumu icinden gecerek gözlemlemiş, ruhu, zekası ve yaratıcılığı ile inandığı değerleri ile kaleme dökmüş, savaşmış, ömrünü vermiş, ama yok sayılmış, unutturulmaya çalışılmış, diğer bir deyişle cezalandırılmış nice kıymetli insanlarımız gibi. Ne hazin ki, gelinen nokta; kendisinden faydalanmak yerine saldırgan – tüketen bir topluma dönüşüp doğayı da yıkmaya ant içmişiz gibi koşmamız.
O güzelim Istanbul’un şimdi senin anlattığın o sokaklarında dolaşıyor olsa eminim şunu derdi: ‘ Vazgeçmeyin, çabalayın, elinizdekini koruyun, Ah ne yazık olmuş ‘
Ve Çiğdem, senin sayende Suat Derviş’i bu yaşımda tanıdım. Çok etkilendim. Konforlu bir yaşamına rağmen, sokaktaki insanları – hayatları gözlemlemesi – empati kurmasını ve bunların yazıya romana dökerek görülmesini, iyi bir topluma gidecek yolun ilk basamağını vicdanlara hazır sunmuş olduğunu düşünüyorum. Kabir ziyaretini ilk isteyenlerdendim olmadı. Ama buradan dua yollamakla beraber, 90’lı yıllarda ona yakın 2 yıl oturmuş olduğumu bugün bilmem bile bana hoş geldi
Düşünce ve Duygularını akıttığın kalemine sağlık…
Sevgili Çiğdemciğim dokunaklı duyarlı yazına,
akışkan üslubunla ne kadar da ifade derinliği vermişsin , kutlarım.
Suat Derviş’i de saygıyla anıyorum.
Ellerine sağlık.
Suat Derviş’i ziyaretin ve ona mektup yazma fikrin çok etkiledi beni. Zaten yazdığın her cümle muhteşem. Yüreğine, kalemine sağlık güzel kardeşim. Yeni yazılarını sabırsızla bekliyorum.
Çok güzel bir mektup yazmışsın sevgili Çiğdem, içine aldı beni. Okurken zamanın içinde zamansız hissettim. Geçmiş ile günümüzün farkını çoğu zaman anlamadan kabulleniyoruz. Anlatımın çok şey düşündürdü bana. Yüreğine sağlık…
Yeniler sırayla gelsin
Her zamanki gibi muhteşem kaleme dökmüşsün duygularını. Yüreğine sağlık sevgili Çiğdem, bir sonraki yazını merakla bekliyorum…
Yine Türkiye’nin bamteline dokunmuş kalemine, yüreğine sağlık. Selam ve saygılarımla
“Çok vurucu..!” Son cümleleri okuduktan sonra zihnimde çakan iki kelime bu oldu.. “…Oradan ayrılırken Feriköy Asri Mezarlığı’ndaki caminin avlusunu, yeni bir cenazenin cemaati doldurmuştu bile.”
Yazının akıcılığı, yapılan bu kıymetli ziyaretin aksinin ruhunda bıraktığı iz ile Suat Hanım’a mektup yazma isteği ne değerli bir vefa.. Zaten kişinin içeriği yansır ya hayat kalitesine .. Tanıdığım en doygun hayatı yaşayan güçlü kadınlardan biri olarak yaşamına kattığın zenginliğe bizi de yazılarınla ortak ettiğin için müteşekkiriz Çiğdem can:)
Tüm duygularımıza o güzel anlatımla yine tercüman oldun sevgili çiğdem hanım. Vefana ince düşüncene hayranım kalemine yüreğine sağlık .
Her bir cümlesine imzamı attığım, harika bir yazı.Icimizdeki karamsarlıgin gerçekle sinerjisi, ancak bu kadar güzel dile getirilebilinirdi.Zamanin acımasız geçişinde, yaşanılan eski anıların guzelligi dışında ,hersey siyah.Griyle avunuyoruz.Umutsuz yasamaktansa ,yine de ,Gökkuşağı renklerinin güzelliğine kavuşmak dileginin sevinciyle, varlığımızı sürdürüyoruz…Hayal biterse biz biteriz.Yine de yaşamak değişime rağmen güzel.Harika bir yazı ,okumadım,yaşadım sanki.Gonlumun tercumanina sonsuz teşekkürler.Kaleminin mürekkebi kurumasın Çiğdem Çiçeğim.
Ölmüş birine mektup ne güzel bir fikir ve yazı olmuş.
Hem de Suat Derviş’e.
En sevdiğim” İpek sabahlık “
Allah kabul etsin.
Saygıyla … Devri daim olsun.
Bir çırpıda, yine akıcı kaleminin yoldaşlığında içimden ne kadar da güzel ifade etmis diye diye okudum ellerine saglik Çiğdemcim
Sevgili Çiğdem,
Her zamanki gibi muhteşem bir yazı (mektup) olmuş. İnanıyorum ki bu mektup uzayda bir yerde adresine ulaşmıştır.
Kalemine yüreğine sağlık.. Sen yaz biz de kendi hissettiklerimizi de senin kaleminden okumaya devam edelim.
Sayende, hüzün deryalarinda kayboldum yine. Unutmak istediğim acı bir gerçeği yüzüme tuttun sanki. Şu acımasız değişimlere ayak uydurmak için sarfettigim çabanın haddi hesabı yok. Bazen “Zaman böyle işte” diyip, işin içinden sıyrılmaya gayret ediyorum. İşe de yarıyor çoğu zaman ama gel gör ki insan kendi gerçeğinden kaçamıyor. Geçmişin, o masalsı çocukluğunun anıları yakanı bir türlü bırakmıyor işte.
Daha dün burada kar yağdığı için spontane bir şekilde iş yerinden izin alıp, bir günlüğüne trekking turuna çıktım. Cuma olduğu için yolda pek insana rastlamamakti yani tek başıma olmaktı amacım (genel olarak insan sevmiyorum çünkü). Planım tuttu da…Kendimle yalnızdım ve bizim “bostan” aklıma geldi. Ve sonrasında göz yaşları sullar seller…
Bizim “bostan”, ben daha küçük bir çocukken oturduğumuz gecekondunun(çocukluğumun bir kısmının geçtiği o sevgi dolu, masal yuvasına gecekondu diyip geçmek haksızlık biraz ama neyse) yaklaşık 2 km ötesinde yer alan; biber, patlıcan, domates, bamya, fasulye ektigimiz çok küçük bir alandı. Bostandan öte sadece uçsuz bucaksız kır ve bugday tarlaları uzanıyordu. Hatta yakınlarda geçen bir ırmak dahi vardı. Bu ırmak, balık kaynıyordu.
Yazın, hasat zamanı rahmetli anam vita yağı tenekelerine o kıvırcık domatesleri doldururken, kurbağaların akşam konserine başladığı sahne de bu irmaktı.
Ve derken kötülük sahaya indi ve baharda kuzuların melediği, rengarenk kır çiçeklerinin arılara şölen sunduğu o sonsuz gibi gelen kırlar, adına imar dedikleri ve içinde hepimizin katkısının olduğu toplu bir kıyıma açıldı…
Gerisini anlatmaya gerek yok ama şu kadarını söyleyeyim: yazarken bile tüylerim diken diken oldu.
Hani mezarın üzerine kır çiçekleri bıraktınız ya, hani zemheriden sonrası bahar ya…O zaman bir umut diyelim…
Sevgilerimle
Sevgili Hocam
Yine sonsuz samimiyet içeren bu yazınızı büyük bir zevkle okudum. Belki de Suat Derviş’e iyi ki dedirtmiştir bu mektup. İyi ki şu döneme denk gelmemişim demiştir.
Kaleminize sağlık:)
Bu ziyaret sizlerin ruhlarınıza iyi gelirken Suat Derviş’in ruhuna da mutlaka ferahlık götürmüştür. İstanbul’dan ve dünyadan “değişme, bozulma, yozlaşma” haberleri vermek yanında sevginin, saygının, vefanın hala var ve çok değerli olduğunun da habercisi olmuştur.
Mektubu yazan çok güzel yazmış, postacı doğru adrese ulaştırmış, gerisi ise okuyana kalmış.
Yüreğine,emeğine ve o güçlü kalemine sağlık Çiğdem’ciğim.İnan okurken,bitmesin istiyor insan.Sevgilerimle
Bu muhteşem kalemin sahibi, Suat Derviş’in kalemine hayran ise, en kısa zamanda alıp okumak şart oldu. Sevgiyle.
Betimleme harika. Sevgi, kızgınlık, üzüntü, acı bütün temaları işlemişsiniz. Yaşadıklarınızı o kadar içten ve samimi anlatıyorsunuz ki ben kendimi sizin yanınızda hissediyorum. Yani bu duyguları sizinle birlikte ben de yaşıyorum.
Gerçekten sadık okursunuz. Yüreğinize, kaleminize,emeklerinize sağlık tebrik ederim…
Çiğdemciğim, ebedi dünyanın gizem ve dinginliği ile yaşadığımız bu dünyanın bizde yarattığı karmaşık duyguları, o kadar güzel harmanlayarak ifade etmişsin ki, SUAT DERVİŞ’’e duyulan saygı-sevgi duyguları hep merkezde olarak, dinginlikten gizem hissine, öfkeden şikayete, sevgi saygıdan özleme kadar değişik duygu git-gelllerini kısa bir anlatı da olsa, çok güçlü yaşattın her zamanki gibi! KALEMİNE, YÜREĞİNE SAĞLIK!
Atılgan, cesur, aktivist, yüreği kırık ve parasız ama asla pes etmeyen adeta yaşama kafa tutan mücadeleci Suat Derviş’i o günlerden alıp, bugünlere koysak; bahsettiğin prangaları hangi kadın/kadınların kimliğinde anlatırdı acaba…? Devri daim, hatırlayanı çok olsun , yeni kurgulara yönlendiren aklına, kalemine sağlık Çiğdem’ciğim.
Saygı Değer Hocam,,
Ağzımıza ve kaleminize sağlık. O kalemki dizeleri dile getiren..
Sevgi ve saygılar
Çiğdem Hanım, yazdığınız yazı hüzünlü fakat değişim rüzgarlarının da estiği bir zamanda beni hemen içine çekti, teşekkürler. O eski Istanbul siluetini görmeye çalışmak her gün zorlaşsa da hala görebilmeyi istemek önemli. Yazın hep yazın ve bu yazılarınızla bize daha uzun beraber olma şansı verin. Severek okudum. Saygılarımla
Harikasınız.. Çiğdem hanım artık bir ÜRÜN çıkarma zamanı geldiğini zannediyorum. Tebrikler..
Kalemini seviyorum, çünkü daha ilk satırda kahramanlardan biri oluveriyorum. Gönlüne sağlık.
harika bir yazı. Toplumumuzun içinde başı kesik tavuklar gibi debeleneşini edebi bir dille çok güzel betimlemişsiniz. Kutluyor ve romanınızı dört gözle bekliyorum.Sevgiler
Yazılarınızı bir süredir düzenli takip edemedim. Fikrimce sözcükler ruhumuzu ifade eden araçlardır. Sizinle şahsen tanışmasakta karakter özelliklerinizi ifade etme şekliniz bize benziyor, ayrıntılara değinirken ana temayı vurgulayabilmeniz ustaca…Odaklandiginiz konuyu anlatırken duygularınızı ikilem çelişkisiyle okuyucunun gözüne sokmanız;Işte buda size özgü bir üslup.Yalin yazarken süsleyebiliyorsunuz, psikanaliz öğeleri doğallıkla anlatabilmeniz konuşma samimiyetini yazılarınıza geçiriyor. Yazma konusunda niyetliyim ,önceliğim kısa öykü anlatımı youtube/orhunhikayeleri izlerseniz belki yorumlarsınız. Bir süre sonra montaj ve içerikte katkı yapabilirim, şu anda kendim çalıp oynuyorum…Basarili yazılarınızın devamını dilerim.Esen kalın.
Çiğdem ‘ciğim o kadar duygulandım ki olurken nasıl anlatsam bilemedim. Benzetmelerine ayrıca hayran oldum. İçinde bulunduğumuz durumu daha canlı canlı anlatamazdın. Fikrine, ruhuna , kalbine , ellerine sağlık
Kalbimi bırakıyorum şuraya sessizce…
Yaşanmamışlıklar bu saygıyı hak ediyor çünkü….
Şu çaresiz günlerde o kadar iyi geldi ki bu yazı,umutlar çiçek açtı içimde.Ölüm bile bir insanın unutulmasını sağlamıyormuş dedim.Bence ruhlar baki zaten ve sana ilham perisi olacak isimlerden sadece bir tanesi.Hep dile getiriyorum ama buraya da yazayım da kayıtlara geçsin,ne demişler,söz uçar yazı kalır.
Çiğdemciğim artık okur adaylarını sahipsiz bırakma lütfen ve romanını biran önce bizlere ulaştır.Çünkü her yazında bizi daha da çok heveslendiriyorsun.Demiştim ya,roman çıkınca da tadını çıkara çıkara,idareli okuyacağım,bitmesin diye
Değerli Çiğdem Hanım, siz okumak ve yazmak için yaratılmışsıniz sanki.
Içinde bu kadar anlam ve duygu barındıran şefkat, sevgi, kızgınlık özlem harmanlanmış bir yazı.
Muhteşemsiniz.
Suat Derviş sizin gibi derin bir okuyucuya sahip olduğu için ne kadar mutludur. (Ben hep iyi ve aydın insanların yaşadıklarına inanırım) Onlar cismen yoklar belki ama bizlerden haberdardırlar diye düşünürüm.
Kaleminize fikrinize düşüncelerinize sağlık.
Alkışlarımla.