Yves Champollion’u sadece, “hiyeroglifi çözen ve Louvre Müzesi’ndeki Mısır koleksiyonunun küratörlüğünü yapan Fransız Mısır bilimci Jean-François Champollion’un büyük torunu” olarak tanımlamak, kendisine yapılmış büyük bir haksızlık olur çünkü o aynı zamanda bilgisayar destekli çeviri programı Wordfast’in sahibi olan; Siemens, Microsoft, IBM, Ford gibi küresel firmaların çeviri projelerini yönetmiş; altı yabancı dil öğrenmiş; Sorbonne Üniversitesi’nde çeviri üzerine dersler vermiş biri.
Bu söyleşinin sözünü 22 Haziran 2023’te, Budapeşte’deki memoQfest etkinliğinin akşamında almıştım. Yves Champollion ile sohbet ederken bir düşünceden diğerine savruldum ben. Okurken siz de aynı duyguya kapılırsınız umarım.
Bay Champollion, Budapeşte’deki memoQfest 2023’ten bu yana neler yapıyorsunuz?
Çevirmenlere yönelik, “PlusTools” adlı bir dizi yardımcı program üzerinde çalışıyorum. Bu, onların çeviri bellekleri ve sözlükler gibi varlıklarını korumalarına yardımcı olacak. Ayrıca sektörde yaygın olarak kullanılan TMX, TBX, XLIFF vb. birçok format arasında dönüşümleri de kolaylaştıracak.
Çeviri sektöründe kırk yılı aşkın deneyime sahip öncü biri olarak, şu anda MS Word tabanlı çeviri belleği yazılımı Wordfast’in CEO’susunuz. Kariyeriniz açısından hedefinize ulaştınız mı?
Hedeflerimize hiçbir zaman ulaşmamalıyız. Eğer ulaşırsak bunun sebebi, o hedeflerin muhtemelen çok kolay olmasıdır. İdeale yaklaşmaya çalışıyorum ama asla yaklaşamayacağım.
Amacım, çevirmenlerin hayatlarını daha kolay hâle getirmekti. Anlama daha fazla odaklanabilmelerini (makineler bunu yapamaz) sağlarken daha az teknik sorunla karşılaşmalarını istedim. Mevcut durum pek umut verici değil çünkü kalem ve kâğıt günleri, ardından gelen daktilo ve şeritler, erken dönem kelime işlemciler ve disketler vs. boyunca karmaşıklık seviyesi istikrarlı bir şekilde yükseldi.
Wordfast’i kurmaya nasıl karar verdiniz? Bunun arkasındaki fikir neydi? Sizce Wordfast’in diğer popüler CAT yazılımları arasındaki yeri neresidir?
Wordfast, doksanlı yılların sonunda CAT yazılımlarını basitleştirmek ve onları uygun fiyatlı hâle getirmek amacıyla başlatıldı. Wordfast’in popülaritesi son yirmi yıldır tutarlı bir şekilde devam ediyor ancak kesinlikle daha yapabileceğim çok şey var.
Wordfast’in ABD’de üç, Fransa’da iki, ayrıca Çek Cumhuriyeti, Sırbistan, Finlandiya, İspanya, Çin, Brezilya’da ofisleri var. Bununla birlikte, dünya çapındaki dil endüstrisi etkinliklerine sık sık konuşmacı olarak davet ediliyorsunuz. Onca yeri görüp oralarda çalıştıktan sonra, bu coğrafyaların proje yönetimi, çeviri ve yerelleştirme açısından farklılıkları hakkında bize neler söyleyebilirsiniz?
Vay! Bu geniş kapsamlı bir soru.
2023’teki farklılıklar çok belirgin değil. Küreselleşme hızla yayılıyor ve farklılıklar küçülme eğiliminde. Çevirmen giderek, son müşteriden çok uzaklaşan bir klavye operatörüne dönüşüyor. Müşterilerimle ofislerinde toplantı yaptığım, üzerinde çalışmak için bir tomar kâğıt topladığım, terminoloji sorunlarını çözmek için onlarla konuştuğum, ihtiyaçlarını anlamaya çalıştığım ve ödemeleri doğrudan elden aldığım günler artık geride kaldı. Çevirmenlerin kaderinin büyük bir kısmı, çeviri derneklerine ve mesleğin statüsünü savunma kapasitelerine bağlı.
Wordfast’i kurmadan önce on üç yıl serbest çevirmen, üç yıl da proje yöneticisi olarak çalıştınız. Çeviriye ve proje yönetimine bakış açınızda, o zamandan bu yana neler çarpıcı biçimde değişti?
Açıkladığım gibi ikili ilişki, yani çevirmen ile müşteri arasındaki doğrudan, bire bir bağlantı kayboluyor. Kişisellik ortadan kalkıyor, bunun yerini kimliği belirsiz üçlü bir ilişki (müşteri/ajans/çevirmen) alıyor.
Bunun için sızlanmayacağım ya da eski güzel günlere ağıt yakmayacağım. Zaman değişiyor ve çevirmenlerin statüsünü savunmak, çevirmenlere ve onları temsil eden meslek birliklerine düşüyor.
Size ne zamandan beri “milyon kelimelik adam” deniyor? Neden?
Bu, “Language International” dergisinin 2001 yılında yayımlanan bir makalesinde yer aldı. Küçük bir grubun rekor sürede bir milyon kelimelik bir projeyi tamamlamasını sağlamak amacıyla, Wordfast’in ilk sürümünü yayınlamamın ardından yazıldı. O makaleyi kendisini çok özlediğim, merhum Bob Clark yazdı. Bunlar CAT yazılımlarının başlangıç günleriydi.
1996-1999 yılları arasında Siemens, Alcatel, Microsoft, IBM, Ford gibi firmaların büyük çeviri projelerinde proje yöneticisi ve danışman olarak görev aldınız. Bu büyük projelerden edindiğiniz en önemli deneyim neydi?
Çok karmaşık formatlar içeren projelerde, zorlu müşteriler için baskı altında çalışmak. Talepkâr müşteriler, talepkâr bir patron ve görünmez çevirmenlerin sizi örs ile çekiç arasında sürekli olarak dövmesinden kaynaklanan baskı altında dağılmamak, belki de bir proje yöneticisinin en önemli özelliğidir.
Ayrıca üç yıl boyunca Sorbonne’da misafir öğretim üyesi olarak bulundunuz. Dil endüstrisiyle karşılaştırdığınızda akademi hakkında neler söyleyebilirsiniz?
Ders verdiğim yer, bir çeviri ve mütercimlik yüksekokulu olan ESIT idi. Sadece çeviri teknolojisi ve araçları konusunda eğitim veriyordum.
Modern öğrencilerin hızlı öğrendiklerini öğrendim. Bu öğrencilerden bazıları, sektörün her zaman yapmadığı bir şey olan, hataya bariz şekilde hoşgörüsüz olmalarıyla beni şaşırttı.
Geçmişin hazineleri tercüme edilmemiş olsaydı Rönesans asla yaşanamazdı. Dolayısıyla, günümüz bilim ve teknolojisinin çevirmenlere çok şey borçlu olduğu rahatlıkla söylenebilir. Siz de buna katılıyor musunuz?
Kesinlikle. Eski uygarlıklarda yabancı dile hâkim olan kişi, yarı tanrı olarak kabul edilirdi. Yazıcıların aristokratik bir statüsü vardı. Çok sonra, Avrupa Rönesansının habercisi olması sıklıkla göz ardı edilen Toledo Okulu’nu düşünün. Latince, İbranice ve Arapça üzerine yapılan muazzam çalışmalar, bin yıldan eski belgelerin bilgeliğini ortaya çıkardı ve sadece Rönesans’ın değil, aynı zamanda Batı dünyasının üç ana dini arasındaki iş birlikçi ruhun da temelini attı – bu, şu anda şiddetle ihtiyaç duyduğumuz bir şey.
Başarılı bir çevirmenin sırrı nedir: Metin odaklı olmak mı yoksa okuyucu odaklı mı?
Nihai hedef okuyucudur. Metin, sadece bir geçiş şeklidir.
Bir röportajınızda kendinizi “çevirinin Zapatistası” olarak tanımlamışsınız. Ne açıdan?
İster endüstride olsun ister politikada, insan faktörünün daima nihai hedef olması yüzünden muhtemelen. İnsan faktörü göz ardı edildiğinde sorunlar ortaya çıkar. İnsan faktörünü göz önünde bulundurmak, saçmalıklardan kaçınmanın reçetesidir. “Eğer güçlüler sizi saçmalıklara inandırabiliyorsa, zulmetmeye de zorlayabilirler.”
Yani diyorum ki, “Zapatista”yı bir tür romantik anlamda, röportajın heyecanı içinde kullandım, belki “Robin Hood” gibi. Belki de gerçek kişi, efsanelerde söylendiği kadar iyi kalpli değildi!
Yapay zekâ hakkında ne düşünüyorsunuz? Makine çevirisi ve yapay zekâ, insan tarafından yapılan çevirinin yerini tamamen alabilir mi? Gelecekte hâlâ “insan” çevirmenlere ihtiyacımız olacak mı?
Bir bilgisayar, dondurmadan bahseden bir yazıyı tercüme edebilir ama dondurmanın tadını asla hissedemez ya da ihanetin nasıl bir his olduğunu. Mevcut yapay zekâ çılgınlığı, makinelerin bizi ele geçireceği korkusu üzerine kurulu. Makineler, bunu ancak saçmalık hâkim olursa yapabilir ve ancak güçlülerin açgözlülüğü onlara daha fazla güç verirse bizi yenebilir. Başkalarını kontrol etmek için yapay zekâyı veya teknolojiyi kullanmak ya da bunu yapmak için köleleri veya orduları kullanmak, hepsi aynı saçmalıkla başlıyor.
Şimdi gelelim dil becerilerinin yardımıyla Rosetta Taşı’nı çözen, on dokuzuncu yüzyıl başlarında yaşamış Fransız Mısır bilimci Jean-François Champollion ile olan ilişkinize: Böyle bir âlimin torununun oğlu olmak nasıl bir duygu? Yanılmıyorsam kendisi Louvre’daki Mısır koleksiyonunun da küratörüydü. O müzeyi ziyaret ederken neler hissediyorsunuz?
Okuldayken bu çok zordu. Üstün bir öğrenci olmam bekleniyordu ama ben çok ortalama bir öğrenciydim. Kendinizi “Einstein” olarak doğmuş ama matematikten anlamıyor olarak hayal edin!
Evet, Fransa’da pek çok misafir ağırladım ve onların, Louvre’u ziyaret etmelerini sağladım. Her zaman aynı şaşkınlık! Eski uygarlıklar büyüleyici. Ve onların bıraktığı izleri anlama konusunda daha alınacak çok yol var.
Son sorum muhtemelen en zor olanı: Ölümünüzden sonra insanlar sizin hakkınızda nasıl konuşacak: “Çok çalışkan biri? Yenilikçi? İdeal patron? Devrimci?”
Aman Tanrım!
Eski bir espriyi biraz değiştireyim: “Cenazemde bir geri zekâlı CAT yazılımlarından bahsederse kendi cenazeme gitmem.” En sıkıcı konferanslar CAT yazılımları, LSP’ler, standartlar ve benzeri şeylerle ilgili olanlardır.
Tembellik, buluş yapmanın anasıdır. Daha az çalışarak aynı sonucu elde etmek için, çeviri işini (çoğunlukla da sıkıcı kılavuzların çevrilmesini) daima hafifletmeye çalıştım ve umarım bir şeyler başarmışımdır.
Bu ilham verici sohbet için teşekkürler, Bay Champollion.
Asıl ben size teşekkür ederim.
1974, Ankara doğumluyum. Boğaziçi Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı bölümünden 1997 yılında, İstanbul Üniversitesi İspanyol Dili ve Edebiyatı bölümünden ise 2018’de mezun oldum. Yüksek lisansımı Eğitim Yönetimi ve Denetimi alanında yaptım. İngiltere, İspanya ve Arjantin’deki çeşitli dil okullarında eğitim aldım. 2017 yılında Cambridge Üniversitesi’ne giderek İngiliz edebiyatının farklı dönemleriyle ilgili derslere katıldım. Türkiye Yayıncılar Birliği tarafından düzenlenen editörlük, düzeltmenlik ve lektörlük programlarını tamamladım. 2001’den beri öğretim görevlisi olduğum Marmara Üniversitesi Yabancı Diller Yüksekokulu’ndaki görevimi sürdürmekteyim. Aynı zamanda üç Javier Cercas romanına emek vermiş, çiçeği burnunda bir çeviri editörüyüm.
Kendimle ilgili, öz geçmişimde yer alan nesnel bilgiler bunlar. “Ben kimim?” sorusuna vereceğim öznel cevaplarım ne derece doğru olur, taşıdığım etiketlerin kaçını burada bir çırpıda sıralayabilirim, bilmiyorum. Dolayısıyla sadece şunu ekleyip konuyu kapatmayı yeğliyorum: Okumayı, yazmayı, araştırmayı, öğrenmeyi, sorgulamayı, seyahat etmeyi seviyorum ve bazı insanlara rağmen hâlâ “insan” kalmaya çabalıyorum.
3 Yorum
Su gibi bir röportaj okudum…..Teşekkürlerimi şimdi yazmalıyım öncelikle….Hay allah biraz daha devam etseydi diye içimden seslendim……Acizane takdir ve tebriklerimi sunarım……Çok zeki ve can alıcı sorulara ….Aklımızda kalmaları gereken önemli ve emek verilmiş donanımların cevaplarını okudum….Bir iki cümle bile tüm yaşama etki edecek şekilde dağarcığımızda kalmalı…Sağolun varolun çok başarılıydı efendim…..
Çiğdem Hanım röportajınızı okurken sormuş olduğunuz soruların gerçekten çok iyi araştırma ve emek sonucunun ürünü olduğunu ve bu sohbete çok değer kattığı düşüncesini hissettim. Emeklerine , zihninize ve bunları bizlerle paylaşan güzel kalbinize çok çok teşekkürler.
Değerli Kübra hanım zarif yazılarınız okurlarınızı büyülüyor ve katkılarınıza muteseklim en derin saygı selamlarımla.
Dr.Rauf Hoşkal