Arama Sonucu:

“Soykırıma varan savaşlar, bombalanan kentler, nükleer patlamalar, toplama kampları, kişisel cinayetlerin bir veba salgını gibi yayılması… Bu yüzyıl, tasarlanmış olsun ya da olmasın, şiddetin her türünün, hak ettiğinden çok daha fazlasına tanık oldu. Üstelik, daha da fazlasına tanık olmak işten bile değil.”

John Keane

Yorgunuz. Çok yorgunuz. Bu kadar şiddete, zulme, sevgisizliğe şahit olmaktan tükendik. Uzun zamandır şöyle titreye titreye, haykıra haykıra kahkaha atmıyoruz. Unuttuk kahkaha atmayı, hatta gülümsemiyoruz. Uzun zamandır hayal bile kurmuyoruz. Hayaller bir gün gerçekleşebilir diye kurulur çünkü, bu umutla inşa edilir. Hayallerin kolay kolay gerçekleşmeyeceğini biliyoruz artık. İnsanlar böcek gibi öldürülüyor. Ülkeler işgal ediliyor. Toprak, utancından üstünü örtüyor soykırımların. Çocuklar anasız, babasız, direksiz kalıyor. Erkek cinsi, kadının kökünü kurutmaya kararlı; “Saçı şu kadar göründü.”, “Sokak ortasında kahkaha attı.”, “Elinin hamuruyla birey olmaya kalktı.” gibi mazeretlere gözümüz tok artık. Bıktık. Tiksindik. Şiddetin bu uzun, upuzun yüzyılında dünyaya gelmiş olduğumuza hayıflanmaktan bitkin düştük.

Önceleri, tünelin ucunda bir ışık görüyorduk gene de. Bütün bu musibetlerden eğitimle kurtulabilirdik. Eğitim, hâlihazırda sahip olduğumuz potansiyelin ahlaki şekilde geliştirilmesinde etkili olabilirdi. O yüzden okullaşmaya önem verdik, burs fonları oluşturduk, kampanyalar düzenledik, kız çocukları da okula gitsin diye çaba gösterdik, “gelişmekte olan ama bir türlü gelişemeyen / gelişmelerine izin verilmeyen” ülkelerin eğitim sistemlerindeki fırsat eşitsizliğine çok takılmamaya çalıştık. Eğitim, eğitim demekti çünkü. Gölgesi yeterdi. Ancak çok sonra idrak edebildik ki, açgözlü akrabalar mürekkep yalamışlardan çıkabildiği gibi, dünya tarihinin gelmiş geçmiş en açgözlü siyasetçileri de yine eğitimli tayfadan çıkabiliyor! Düşmüş omuzlarımızla düşünürken bunları, kültürü eğitime katık etmek geldi aklımıza. Ne de olsa kültür, bize empati duygusunu kazandırabilir ve “öteki” ile ilişki kurma yeteneğimizi geliştirebilirdi. Kültür, beraberinde hoşgörüyü; hoşgörü de, uzlaşmayı getirebilirdi. O yüzden okumaya, araştırmaya methiyeler düzdük. “Kitapsız kalmayın,” dedik genç kuşaklara, “çünkü başka çıkış yolu yok.” Bu çok da yanlış sayılmazdı gerçi çünkü formal eğitim, bir toplumu cahil bırakmanın en yasal ve en sistematik yöntemi olurdu bazen. O yüzden değil miydi, formal eğitimin “işine gelen konuları” müfredatlara ekleyip gelmeyenleri yok sayması ve kendince “tehlike arz eden”, varlığına “tehdit” olarak gördüğü herkesin ve her şeyin üstünü çizmesi? Ama kültür de yetmedi. Ne sağlam eğitim hayatı “insan” yaptı bizi ne de uçsuz bucaksız kültür.

Son günlerde okuduğum haberlerin her biri, diğerine büyüklük taslamaya nasıl da meraklı: İstenilen şarkıyı bilmediği gerekçesiyle hunharca öldürülen şu müzisyenin üç katilinden ikisi müfettiş, biri mühendis! Öte yandan, Ukrayna’dan önce, yasaları gene hiçe sayarak ilhak ettiği Kırım’ı Rusya’ya bağlayan tek köprü olan, Kırım ilhakının sembolü haline gelen Kerç’te yaşanan patlama sebebiyle tüm televizyon kanallarını günlerdir meşgul eden Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin hukuk eğitimi almış meğer! Ve İran… Derin kültürel birikimiyle asırlardır komşularına fark atan; “şairlerin yurdu”; Hayyam rubailerinin yuvası; bağrından Sadık Hidayet gibi bir aydın çıkaran; Hafız-ı Şirazi gibi bir adamın gönülleri titreten beyitlerine ev sahipliği yapan; zamanında savaşa da, ambargoya da, enflasyona da direnen ancak bir tutam saç yüzünden kaynayan kazan hâline gelen İran… O devasa kültürün, o görkemli edebiyatın bile kadınları özgür bırakmaya yetmediği, siyasi otoritenin kadın bedeni üzerinden kurulmasını engelleyemediği, şimdiye dek her şeye katlanan ve zamanın acımasız tahribatına da kafa tutmayı bilen “Kirman halısı gibi kadınların” dahi sabrını iyice taşıran İran… İnsan dünyaya, adını koyamadığım bir alemden, bedeninin içine üflenmiş ruhuyla geliyor. Nicedir buna inanıyor ya da böyle hissediyorum. O ruh asil ise şayet, hangi aileye doğarsa doğsun, nasıl büyütülürse büyütülsün ve hangi şartlar altında yaşarsa yaşasın, kişi hep asil kalıyor. Ruh bayağı ise de, hiçbir çevre ve hiçbir eğitim modeli onu onaramıyor, belki biraz kamufle ediyor veya orasına burasına bir cila atıyor, o kadar. “Zorba gelmiş zorba gidiyor” olanlara çare pek yok yani; istisnalar kaideyi bozmuyor. Çözüm, geriye kalan bir avuç iyinin elinde. Zaman, zorbaların zamanı. Şimdilik. Safları sıklaştırın, hanımlar ve beyler!

29 Ekim 2022 Cumartesi

(Bu blog yazısı; çevrim içi aylık kültür, sanat ve edebiyat dergisi “Mikroscope”un 17. sayısında da yayımlanmıştır.)

Yüzyıllık Zorbalık | Mikroscope (mikro-scope.com)

16 Yorum

  1. raset soyer

    Kanayan bir yara… katil de olsa, cani de olsa annesi kadın….Çözemiyorum bunu…Anneler mi bildiğimiz anne değil artık? Eğitim de çare olamadı dediğin gibi.. Sevgi….nasıl ulaşır bu insanlara? İran…..ve kadınlar…yine umudumuz var neyse ki…..

  2. murat sezgin

    Saygı Değer Hocam,

    Yeni okuma fırsatım oldu. Gerçekler ancak bu kadar güzel ifade edilebilir. Çocukken şuna inanmıştık. Gün gelecek yıldız savaşlarına tanık olacaktık ama biz toplum olarak var olma savaşı içindeyiz..
    Türkiye’de Kadın olmak, Atatürk ü bilmek ve anlamakta geçer..

    Sevgiler

  3. Tülin Oray

    Çiğdemcim çok güzel bir yazı olmuş yine Kalemine sağlık. Bütün olumsuzluklara rağmen tek umudumuz gençler eğitim ve kültürel gelişim

  4. SİBEL AYDIN SIĞINMIŞ

    Her bir yazını okurken konuya dair bilgilenmenin ötesinde farklı alanlara dair de bilgi ediniyorum. Kalemine sağlık.

  5. Tuğçe Aktaş

    Kaleminize sağlık hocam. Zorbalıkla umutlarımızın bile nasıl elimizden alındığı daha iyi anlatılamazdı. Halbuki insanı hayata bağlayan en önemli şeylerden biri geleceğe dair umududur.

  6. Kübra Doğan

    Yine mükemmel bir yazı olmuş, ellerinize sağlık. Kısacık insan ömrü, ne büyük acılara şahit oluyor. Bunların bir çoğu da mazereti olmaksızın yaşatılıyor. Ne üzücü!

  7. Necati Bülent Hakoğlu

    Tebrikler.. Yine çok güzel bir anlatım ve çok güzel bir konu … Maalesef her tarafımız zorbalarla sarılmış. Ancak hiç bir zaman umutsuzluğa kapılma gibi bir lüksümüz olamaz. Tarihin her döneminde zorbalar olmuş ancak hiç bir zorbalık sonsuza kadar devam etmemiş. Bizdeki zorbalıklar da eninde sonunda tarihin derinliklerinde kaybolacaklardır. Cumhuriyet bayramın kutlu olsun.
    Selam ve sevgiler..

  8. Rauf Hoşkal

    Elinize sağlık, bu kadar çok değişik çalışmayı başarabilmek meziyet ister kutlarım.

  9. Gülden Kurttekin Tetikel

    Sağ ol Çiğdem’cim.
    Sevgiler,
    Gülden

  10. Melek Toksoy

    Bir muhteşem yazı daha! Düşüncelerine, kalemine sağlık.
    Doğru bir eğitim eminim insanı olabileceğinden daha ileri götürür bence. Ve bu doğru eğitim veya yaklaşım nesiller boyu geliştirilerek sürdürülebilse, dünya iyileşir. Yani Maya nasıl olursa olsun, daha iyiye gidebilirdi . Tabi seninde anlattığın gibi dünya şiddete dayali 3.cü gazete haberleri derdik ya işte tam o noktada… Tabi nüfus artışı da vahim nacizane fikrim. Toprak savaşları – Su savaşları… Güzel bir dünya dilemek istiyoruz ama inançla dökülse keşke dilimizden
    Sevgiler…

  11. Mesut Coşkun

    “Adını koyamadığım bir alemden, bedenin içine üflenmiş ruh”…çok güçlü cümleler ile kurulmuş bir metin. Eline, gönlüne sağlık Çiğdem. Okurken beni hem düşündürdün, hem hüzünlendirdin, hem de gülümsettin. Eğitim ve kültür doğru bir bilinç ve ahlaki ilkelerle desteklenmez ise yeterli olmuyor. Günümüz dünyası daha fazla tüketmek, ötekini yok sayarak rekabet etmek üzerine kurgulandığı sürece, ülkeler ve insanlar arasında ne haksızlık ne savaş bitecek. Teknoloji ve bilim alanında çağ atlayan insanlık, ne yazık ki çağlar öncesinden daha insancıl, merhametli, hoşgörülü değil…Güzel yazılarını tekrar okumak dileğiyle…

  12. Sabiha Yılmaz

    Sevgili Çiğdem, yine şahane bir yazı almışsın kaleme. Gerçekten de bir insanın ruhu asil ise asil, bayağı ise bayağı oluyor, bunu hep düşünmüşümdür. Bir şekilde hep umutsuzluğa düştüğüm konularda yazıların yetişiveriyor imdadıma. Evet, bir avuç olsak da mücadeleye devam, belki bir gün üstünlüğü ele geçiririz…
    Yüreğine sağlık…

  13. Fatma Ayten Özgün

    Fatma Ayten Özgün
    29 Ekim 2022
    Çok güzeldi, Demek ki okumakta işe yaramıyor. Asalet ,görgü ince ruh , Ahlaki değerler doğuştan olur . Sonradan olmaz insanın yapısında varsa ne ala. Harika yazınızı kutluyorum emeklerinize sağlık. Sizin yazılarınızı okumak bana huzur veriyor. Sevgilerimle.

  14. Emel Bilgin

    Yine gerçekleri göz önüne süren,tadı damakta kalırken birşeyler öğreten harika bir yazı olmuş ve özellikle de böyle özel bir günde.Gerçekten erkek enerjisinden ve yıllardır kadınlara eziyet çektirmelerinden bıktım.Üstelik dünyadaki kadın nüfusu erkeklerden bu kadar çokken onlar azınlık olarak nasıl iktidarda kalabiliyorlar.Amazon oklarımızı sırtlanıp birşeyler yapmanın zamanı geçiuor bacılar.Gelin Voltranı oluşturup,birlik olup şu Ataerkil erkek düzenini yıkalım.Var mısınız????

  15. Nusret Kantarcı Fisher

    Bu kadar güzel mi betimlenir ? “ Kirman halısı gibi kadınlar “ yine harika bir yazıydı.. Güzelliklerle dolu olsun günlerimiz !♥️♥️

  16. Meral Kurulay

    Ruhu asil sevgili arkadaşım, ne güzel yazmışsın,okumakla adam olunmaz, aile,edep, ahlâk, yetiştirilme önemli bunu eğitimci olarak biliyoruz, ve bu özel günde,özel bir insanın kurduğu Cumhuriyet yönetiminde elbette biz bir avuç iyi insan olarak elimizden geleni yapacağız. Kutlarım seni.

Bir yorum Yaz