Arama Sonucu:

“Bak beyim, sana iki çift lafım var. Koskoca adamsın. Paran var, pulun var, her şeyin var, binlerce kişi çalışıyor emrinde. Yakışır mı sana ekmekle oynamak? Yakışır mı bunca günahsızı, çoluğu çocuğu, karda kışta sokağa atmak, aç bırakmak? Ama nasıl yakışmasın! Sen değil misin öz kızına bile acımayan, bir damlacık saadeti çok gören. Anlamıyor musun beyim, bu çocuklar birbirini seviyor. Ama ben boşuna konuşuyorum. Sevgiyi tanımayan adama, sevgiyi anlatmaya çalışıyorum. Hıh, sen, büyük patron, milyarder, para babası, fabrikalar sahibi Saim Bey! Sen mi büyüksün? Hayır, ben büyüğüm! Ben, Yaşar Usta! Sen benim yanımda bir hiçsin, anlıyor musun, bir hiç! Gözümde pul kadar bile değerin yok. Ama şunu iyi bil, ne oğluma ne de gelinime hiçbir şey yapamayacaksın. Yıkamayacaksın, dağıtamayacaksın, mağlup edemeyeceksin bizi. Çünkü biz birbirimize parayla pulla değil, sevgiyle bağlıyız. Bizler birbirimizi seviyoruz. Biz bir aileyiz. Biz güzel bir aileyiz. Bunu yıkmaya senin gücün yeter mi sanıyorsun? Dokunma artık aileme! Dokunma çocuklarıma! Dokunma oğluma! Dokunma gelinime! Eğer onların kılına zarar gelirse, ben, ömründe bir karıncayı bile incitmemiş olan ben, Yaşar Usta, hiç düşünmeden çeker vururum seni! Anlıyor musun, vururum ve dönüp arkama bakmam bile!”

Sinema tarihimizde yoksul ancak onurlu bir adamın, zengin ve onur yoksunu bir adama söylediği en kült replik* budur sanırım. Bir tebligatla evinden olup sokağa atılan ve ailesinden başka kaybedecek hiçbir şeyi kalmayan Yaşar Usta’nın, acımasız fabrikatör Saim Bey’e verdiği okkalı hayat dersi…

Hafta sonu gazetelerde gözüme çarpan, İstanbul’daki kiralık ev sorunuyla ilgili haberler; “dev bir güç” tarafından yuvası elinden alınan Yaşar Usta’yı hatırlatıyor bana nedense. Dört kuşaktır Suadiyeli olduğunu ancak Suadiye’de yaşamasının bundan böyle pek mümkün olmadığını, bunun da onuruna dokunduğunu söylemiş İstanbullu bir bey, ne acı… İstanbul’un nezih semtlerinde çocukluklarından beri yaşayanlar, kiracı olmanın bedelini şehrin tarihinde hiç görülmediği kadar ağır ödüyorlar şu ara çünkü makul kiralar karşılığında oturdukları evler, kentsel dönüşüm sebebiyle ya yıkılacak yakında ya da ceplerine daha çok paranın girmesini isteyen kitapsız ev sahipleri sözleşmelerini yenilemeyecek. Başka bir ev kiralamak, bir başka kitapsız ev sahibiyle savaşmak ve dört beş kat daha fazla kira ödemek anlamına geldiği için binlerce İstanbullu umudunu kaybetmiş durumda artık. Çoğu depresyona girmiş ve yıllardır yaşamakta olduğu semti, hatta şehri terk etmeye hazırlanıyor çünkü nispeten ucuz ancak “mülteci istilası” yüzünden güvenli bulmadıkları bir başka semtte yaşamaktansa, tası tarağı toplayıp İstanbul’a veda etmek daha mantıklı geliyor bu insanlara. Ancak ne olursa olsun, kiralar ne kadar yükselirse yükselsin, bu şehirden kopmak istemeyenler de var tabii ve onlar farklı çözümler bulmuşlar kendilerine: Bu çözümlerden biri, “ev birleştirme” yöntemi. Çocuksuz iki veya üç çift, tek bir daire kiralayıp kira ve faturaları bölüşüyor. Eve en az dört maaş girdiğinden, giderler azaltılmış oluyor. Bekâr olup kiralık eve parası yetmeyenlerin son çaresi ise kiralık odalar. İçinde sadece bir yatak, bir komodin, bir dolap bulunan, yaklaşık olarak on beş metrekarelik bir odanın kirası ile faturalardan kendilerine düşen payı ödemeye yetiyor maaşları çünkü daha fazlasını değil. Bu evlerde banyo ve mutfak, hatta buzdolabı bile ortak kullanılıyor. Her rafı ayrı bir oda kiracısı tarafından kullanılan bu buzdolaplarının neredeyse boş olduğunu tahmin etmek zor olmasa gerek.

İşkence ile bütünleşmiş 12 Eylül döneminin, kulaklarda yer etmiş sloganıdır “İnsanlık onuru işkenceyi yenecek!” Bu cümlenin doğruluğuna yürekten inanmasalardı, eskilerin tabiriyle “izzetinefis” gibi bir ziynete sahip olmasalardı; onca evlat, onca ana, onca baba, onca kardaş, onca yavuklu zulme gark olmuş o yıllara nasıl dayanabilirdi? Sömürenin elindeki en büyük silah olan işkenceye karşı, sömürülenin onur ve direnci olmasaydı, bildiğimiz tüm kahramanlar zulüm görenler arasından değil, zulmedenler arasından çıkardı ama esas üstünlük, gerçek güç Yaşar Usta gibilerden, hak ve onurunu kaybetmemek için haksızlık karşısında susmayanlardan çıktı hep.

Ev sahiplerinin tapulara sahip olmadığı, tapuların ev sahiplerine sahip olduğu ve tamahın cirit attığı bu acımasız şehirdeki en büyük sorunlardan biri şu an kaleme alınıyorsa eğer; çatır çatır yenilen kul hakkı karşısında susmak istemeyenlerin, adaletsizlik karşısında susmayı sevmeyenlerin hâlâ var olmasındandır.

“YIKAMAYACAKSINIZ! DAĞITAMAYACAKSINIZ! BİZ BİR AİLEYİZ. BİZ GÜZEL BİR AİLEYİZ.”

*Bizim Aile (1975) Yönetmen: Ergin Orbey

17 Haziran 2022 Cuma

(Bu blog yazısı; çevrim içi aylık kültür, sanat ve edebiyat dergisi “Mikroscope”un 13. sayısında da yayımlanmıştır.)

Biz Bir Aileyiz | Mikroscope (mikro-scope.com)

39 Yorum

  1. Özlem Arslan

    Yeni keşfettim bu yazını. Kira derdi olmayan biri olarak bu denli duyarlı olabilmen, empati kapasiten… ne diyeyim; iyi ki seni tanımışım canım…

  2. Sehnaz SOYKAN

    Yazini okurken; köşk aklıma geldi, annemler 7 cocuk üstüne ankaradaki büyük hala, amcalar,teyzeler ve aileleri derken evde 50 kisi en az. O kocaman yemek sofrasında kahkalar gökyüzüne uzanırken, arkadaki cam ağacına takılmış rengarenk lambalar ile sıcacık bir ortam hayal etmeye calissamda ben; yine bile annemi dinlerken gözlerinin ışıltısındakj mutluluğu bile yakalayamiyorum. Dedemin ve amcaların muziplilkleri ne hikayeler dinledim annemden. Ne guzel bir çocukluk geçirmişler.. malesef dedem öldükten sonra Erenkoydeki köşk yıkılmış yerini soğuk bir bina almış.Malesef kapitalist düzen,teknolojinin ilerlemesi ile insanların ne kadar birbirinden uzaklaştığı, aile düzeni,örf adetlerimizden,vicdanımizdan ne kadar uzaklaştığımiz ve uzaklasacagimiz aşikar.. yazın o kadar güzel olmuş ki yüreğim acıdı resmen. Emeğine kalemine saglik

  3. Sevgili Çiğdem
    Anlatmak istediğin konuyu ele alış biçimini ve üslubunu alkışlıyorum.
    Konu hakkında yorum yapmaya gelince;
    Yazdım sildim.
    Birdaha yazdım sildim.
    Söylenecek çok şey var da;
    Gerçek düşüncelerimi yazarsam,
    “Halk arasında endişe korku ve panik yaratmış” olmaktan sakındım. Mazur gör
    80de üniversite bitiren biri olarak…(!)
    ağzımızı çok sütler yaktı..
    Ama enseyi karartmak yok.Ne diyor
    Dostoyevski:”Hayatta hep mutlu olursak
    hayalini kuracak ne kalır.”

  4. Sabiha Yılmaz

    Öyle bir ortamdayız ki; bir yanda onuruyla yaşama savaşı veren insanlar, bir yanda onurunu kaybetmiş, menfaati için görmezden gelen, kalpleri taşlaşmış insanlar. Bunların dışında, ilginç bir kitle daha var bence. Yaşamakla yaşamamak arası, ruh gibi ne olup bittiğini hiç anlamayan, ya da anlamak istemeyen, ortalıkta savrulan, amacını yitirmiş insanlar.
    Toplum olarak hızla toparlanmalı, sevgi, saygı ve vicdanımızı tazelemeliyiz. Yoksa gerçekten yaşamanın ne anlamı kalır…
    Yazdığın yazı tam da zamanında ve çok anlamlı, çok gerçek. Emeğine sağlık sevgili Çiğdem…

  5. Leyla GERELİOĞLU

    Ne diyelim , bozuk düzenin düzeleceği , fırsatçıların bolca olduğu bizim gibi toplumlarda insanların haklarının yasalarla çok daha iyi korunacağı , medeni bir topluma kavuşmak dileği ile. Kalemine sağlık Çiğdem’ciğim.

  6. Burhan Kara

    Yazmak İçin “ zor fakat zorlayıcı” bir tema.
    Bu travmatik günlerde yumuşak ifadelerle yorum yapmak zor , mülkiyet ilişkileri ile ilgili.
    Emeğine sağlık,
    Sevgiler.

  7. Mehmet Günes

    Harika olmuş yazın. Durum hakikaten o kadar mı vahim? Allah’ım, bu zararlar, bu bozulan doku nasıl telafi edilecek? Turkiye’nin elinde kalan neredeyse tek marka idi İstanbul. Çok acı!!

  8. Mücahit Muslu

    Değerli hocam kaleminize sağlık. Size katılmamak mümkün değil. Bir yanımda keşke yazılanlar yanlış olsaydı diyor, maalesef…

  9. Ozgul Kose

    Kalemine sağlık sevgili Çiğdem. Yine etkileyici bir yazı.

  10. Selçuk Sözen

    Çiğdem Hanım,
    Çok güncel bir konuya değinmişsiniz.İnanın sorun sadece İstanbul’da değil,Türkiye’nin her yerinde.Oturduğumuz sitede iki sene evvel 3-4 bin lira seviyesindeki kiralar 15 bin liranın üzerine çıkmış.İzmir çok göç alıyor,kiralık ev sıkıntısı çok.İzmirli için pahalı gelen kira,İstanbu’dan gelenler için makul oluyor.Bu da şehrin oturmuş fiyat dengesini alt üst ediyor.Hükümet kira artışına %25 limiti getirdi.Buna da emekliliğinde gelir olsun diye bir daire alıp kira getirisi ile geçinenler isyan ediyor.
    Sonuç olarak tam iki tarafı …..
    Durum tam da o durum….
    Eski Türk filmlerindeki senaryolar ile ne güzel özleştirmişsiniz, kaleminize sağlık.
    Allah tüm Yaşar Ustalara kolaylık versin

  11. Emel Bilgin

    Yine her zamanki gibi hiç bitmesin sonu gelmesin türünden bir yazı daha günümüzün gerçeklerini sermiş önümüze.Üstelik ben de bir kiracı olarak aynı dertten muzdaripken.Muhteşem bu yazıyı ev sahipleri de okusa acaba insafa gelirler mi?Kalemin dert görmesin güzel yürekli arkadaşım

  12. Öyle güncel bir olayı Türk sinemasının unutulmaz bir aile filmiyle ilişkilendirmek ustalık ister. İşte sen bunu başarmışsın Çiğdemcim. Başarıların daim olsun ❤️

  13. Çağatay CANBAZ

    Elinize, kaleminize sağlık hocam. Yerinde ve doğru tespit. Ama maalesef üzülerek katılıyorum. Ve yine maalesef ki düzeleceğine dair bir umut kalmadı içimde. Yazılarınız devamını bekliyoruz:)

  14. Murat Sezgin

    Güzel özetlemişsiniz. Maalesef vahşi kapitalizmi yaşıyoruz. Her gün bir önce ki günü arar olduk.
    Ben eski Türkiye yi özledim..

  15. Arzu Kırali

    Çiğdemcim canım❤️ne kadar güzel anlatmışsın acı ama gerçek olan yaşam mücadelemizi.
    “Bilmezkerki” kendini çok büyük görenler, icraatları ve konuştukları sözlerle çok küçülürler.
    Durum aynende böyle…
    Ben sen o mücedelemizi bilenlerin gözünde, özümüzde ne kadar gönlümüzün ne kadar zengin olduğunu görürler.
    Uzağa gitmeyelim:
    Biz bir aileyiz derken, kendi çekirdek (3kişilik)ailemizide konu içine alırsak parasına güvenip kaşıkla yedirip sapınla çıkartan çoook değilmi? O ağzından çıkan sözleri,seni beni onu aşağı gören zavallı insanlar yokmu? Elbette var.
    Kalite asla tesadüf değildir diyorum.
    Kalemine sağlık Çiğdemcimbaşarıların daim olsun
    Sevgiler

  16. Meryem Demirci

    ‘Bizim Aile’ ne güzel bir filmdir ve her seyrettiğimde içimi nasıl da ısıtır…
    O yılları yalnızca bu sıcak ve samimi filmlerden izleyen bir neslin çocuğuyum ne yazık ki.
    Kaleme aldığın bütün gerçeklere tanıklık ediyor olmak hatta yaşıyor olmak ne acı.
    Kalemine,yüreğine sağlık güzel insan…

  17. Ayse Atalay

    Çiğdem hocam barınma sorunu en temel insan haklarından biridir.Konuyu tam 12’den ne güzel anlamışsınız.Elinize yüreğinize kaleminize beyninize sağlık.Kutlarim.Nefis bir yazi

  18. Dikmen Urgan

    Ah nerde o dayanışma günlerimiz, Çiğdem’ciğim! Maddiyattan çok dostluğun, vicdanın herşeyin önünde olduğu, imkanları dar olanlara sessiz sedasız destek olunduğu ONURLU günler! Kalemine, yüreğine, emeğine sağlık, arkadaşım! Her zamanki gibi sözler, ifadeler tam onikiden vurdu kalbimi 🙁

  19. İnsanların en doğal hakkı olan barınma hakkını ne güzel anlatmışsın.Maalesef bu ülkede bu güne kadar yaşamadığımız dev gibi sorunlarla başa çıkmaya çalışıyor insanlar. Umarım en kısa zamanda güzel günler gelir. Kalemine,yüreğine sağlık canım kardeşim.

  20. Füsun Sunter

    Maalesef herşeyin para olduğu bir dünyada yaşıyoruz artık.Bizler şanslıymısız diye düşünüyorum çoğu zaman eski zamanlarda daha insan olan çevremiz olduğu için.
    Ne güzel bir yazı olmuş yine,aklına,yüreğine,kalemine sağlık.

  21. Berna Kiper

    Süper süper
    Kira-kiracı polemiğini kaynana-gelin durumuna benzetiyorum ben de.Bitmeyen bir dünya kuralı.
    Günümüzdeki durumu da çok güzel çok güzel anlatmışsın yine.
    Kaleminin gücü daim olsun Çiğdemciğim❤️

  22. Yine müthişsin Çiğdem’ciğim. Aklıma başka bir film geldi; “The Truman Show”… sahteliklerle dolu dünyanın ve düzenin bir parçası olduğumuz tüm farklı simülasyonları ile gözler önüne seriliyor. Bundan sonrası ise kilinin bireysel sorgulamasına ve aydınlanmasına bağlı.
    Aile olmak, bağlı kalmak, umutlu olmak da anahtarlarımız olacak sanırım. Tebrik ederim canım benim.

  23. Yine ne güzel anlatmışsınız içinde bulunduğumuz durumu.
    Kaleminize sağlık ❤️❤️❤️

  24. Çiçek kurt

    Güçlü kaleminiz daimi olsun Kübra hocam

  25. Sadece Istanbul’da değil Türkiye’nin pek çok bölgesinde aynı sorunu yaşıyoruz. Güneyde yükselen hatta fırlayan kiralardan dolayı tayinini isteyen doktor ve öğretmenler biliyorum. Sistem suçlu olsada bunu destekleyen maalesef mal sahipleri olan içimizdekiler asıl. Anlık paralara koşan bir zihniyet, yarını – kendi toplumunu düşünmeye omuz silken…Avrupa ve Rusya geldi aklıma bu değerli yazını okurken. 90’lı yılların Almanyasında tek yatağın sığabildiği, dibine yapışmış bir lavabo ve minicik bir tuvaletin olduğu kiralık yerler ve Rusya’da yine o yıllarda 3 – 4 ailenin bir evde aynı şekilde ayakta kalma savaşı veren aileler, hatta balkonda tavuk bile beslerlerdi! Ve ben bizlerin aslında şanslı olduğumuzu ve nispeten de olsa günlük yaşamda seçeneklerimizin olduğunu düşünmüştüm. Yaklaşık 15 yıl öncesinden eyvah demeye başlamıştım ama bu kadar acıklı olabileceğimize inanmak da istememiştim. Böylesi zengin bir ülkede ve çok dinamik yaratıcı insanlar potansiyelimiz varken hatta, insan daha çok üzülüyor; neden bir aile olduğumuzu unutuyoruz, unuttuk. Öyle önemli bir konuya değinmişsin, öyle güzel anlatmışsın ki gündemden asla inmemeli. Sevgiler, Melek

  26. Banu Koçaş

    Canım arkadaşım ne güzel anlatmışsın içimizdeki yarayı, binlerce insanın çektiği sıkıntıyı. Vicdan, onur, sevgi ve hoşgörü var oldukça her zorluk geçecektir. Yeter ki onları yitirmeyelim.

  27. Ayşe Beloğlu

    Çok güzel anlatmışsın Çiğdemcim.Ne yazık ki ülkemizin içinde bulunduğu olumsuz durumlardan biri.Ne yazıkki sadece izliyoruz.
    Senin gibi kalemlerle sesimiz duyurulsun bari

  28. Çiğdemcim içinde bulundugumuz durumu incelikle cokguzel anlatmissin konut sorunu nü hayretleuzulerek izliyorum kalemine sağlık

  29. Mustafa ATALAY

    Son yıllarda Türkiye çok şeyini kaybetti. Kaybettiklerimizin bazıları yerine gelir, en azından onlarsız yaşarız. Fakat bazı değerler var ki yeri doldurulamaz. Bunların en önemlisi de, insanlarımız vicdanlarını, kendilerine en lazım olan; insana ve tüm yaratılanlanlara sevgi, saygıyı kaybetti. Biz bu kaybolan, yok olan insanlığımızı, onurumuzu, haysiyetimizi, ………. , arıyoruz, geçmiş ola. Haysiyetimize, onurumuza her dokunulduğunda sessiz kalarak, en kötü anda isyan neden? Bir çok güzellikleri yaşamak için geç kaldık, hiç olmazsa bu günden sonra kendimize gelerek, kötülere ve kötülüklere set çekelim. Çiğdem Hanım, Hocam yine özel ve önemli bir konuya parmak basmışsın, kutlarım sizi. Saygılarımla….

  30. Feyzullah Oğuz

    Böyle fahiş fiyatların ortalıkta cirit attığı bir dönemde düşüncelerimi yazıya dökmüşsünüz Çiğdem hocam , çok güzel bir yazı fakat öğrencilere bir parantez açmamanız ufak bir kırgınlık hissettirdi , sonuçta İstanbul’da ortalama 1.5-2 milyon öğrenci var ve bu ögrencilerin neredeyse yüzde doksanı kiralık ev sorunu yaşıyor.

  31. Necati Hakoğlu

    Kalemine, yüreğine sağlık.. Yine çok güncel ve insanlığın en temel hakkı olan barınma konusunda geldiğimiz içler acısı durumu Suadiye’de yıllarca yaşamış bir ailenin geldiği son durumla karşı karşıya olduğumuz sorunu çok çarpıcı bir şekilde ortaya koymuşsun. Umarım bu karanlık günlerin de bir sonu gelecek ve insanlarımız hak ettiği yaşamlarına kavuşacaklardır.

  32. Fatma Ayten Özgün

    Fatma Ayten Özgün
    17 Hazıra 2022
    Yazınız her zaman ki gibi harika. Evet biz güzel bir aile idik,ama bü yıllar önce idi.Yavaş,yavaş aileler de çökmeye başladı. Çevreme bakıyorum gözlemlediğim kadarı ile, saygı yok,güven yok,sevgi sahi o neydi hiç kalmamış. Bizim duygu ve düşüncelerimiz hiç değişmedi hala o günlerde-yiz ama bireysel olarak,tek taraflı özveri olmuyor maalesef. Kimileri Çocukları
    na her akşam 100 TL lik şeker alırken, kimileri yarın için ekmek parasını nasıl temin edeceğini düşüyor. Bu çok üzücü. Sizi tebrik ederim böyle güzel konuları işlediğiniz için.Huzurlu ,mutlu sevgi dolu akşamlar dilerim.

  33. Esin Arkan

    O kadar güzel anlatmışsın ki, üzerine söylenecek bir söz kalmamış. Paranın yenecek bir şey olmadığını anladıklarında çok geç olacak. Umarım insanlık ve sevgi galip gelebilir, umudumu yitirmek istemiyorum. Yoksa yaşamanın ne anlamı kalır ki?

  34. Zehra dilan

    İçine düştüğümüz bu bataklığı, çıkamayışımızı ve çırpınışımızı ancak bu kadar güzel anlatabilirdiniz… Yine ve yine kaleminize sağlık hocam Duyarlılığınıza sağlık…
    Herkesin görüp bildiği ama dile getiremediği noktaları zarifçe gözlerine batırdığınız için sonsuz teşekkürler. Ancak sizin kaleminizden dökülebilirdi zaten bu gerçekler..

  35. Zuhal Pek

    Offf… çarpıldım, sarsıldım !Çok kuvvetli bir yazı! Beyni de, kalbi de çarpacak kadar kuvvetli ise yazarın yazdıkları, yazar hakikatli bir yazardır bence! Biraz evvel olıyatak şahit olduğum gibi!

  36. XENOPHOBICAILUROPHILE

    Kalemine ve yüreğine sağlık Çiğdemcim. Hislerime tercüman bir yazı..
    Sevgilerimle

  37. Mine Aksoylu

    Biz ne guzel bir aile idik…Evet ,çok doğru canim.O muhtesem gunlerin birer şahidi olarak ,özlemle anıyoruz o günleri.O guzel ailenin kimyası bozuldu çoktan.Akrabalarin birbiriyle kavgalı,birbirini aşağılayarak hakaret ettiği, bir “düzensizlik “var artik.Saygi ,sevgi ,güven ,yok olmuş ,bambaşka bir aile olmuşuz artık.Tek müşterek birliğimiz ,ekonomideki zarardan eşit pay almamız.Birbirimizi sevmeyen ,saymayan ,içler acısı bir durumdayız.Akraba idik ezelden,İfrit olduk biz bize,Ayıbımız meydana cikti,Bakmaz olduk yüz yüze,Hiç kimseden görmedim,Akrabadan gordugumu,Akrep etmez akrabaya ,Akrabanın ettiğini…..İşte tam da bu durumdayız.Yazin o kadar güzel ki son satırların ümit verdi dertli gönlüme…Emeğine sağlık canim.Artik yorumları bile tartarak yazacak duruma geldik.Gel de o güzelim gunlerin özlemini duyma….Kalemin hep yazsın,mürekkebin kurumasın Çiğdem Çiçeğim.

  38. Mesut Coşkun

    Eline,düşüncene sağlık Çiğdem. İnsan olmanın, paylaşmanın, ezilene yardım etmenin mutluluğunu yaşadık. Varsın, kapitalizm dayatması ile davrananlar olsun. Toplumlar, en zayıf halkaları kadar güçlüdür. İnsan olduğu sürece umut var demektir.
    Yaşamak bir ağaç gibi hür ve bir orman gibi kardeşçesine…

Bir yorum Yaz