Arama Sonucu:

“Meryem elleri dizlerinin arasında, kanepede yattı, camın önünde girdap gibi dönen, çevrilen tipiyi seyretti.  Aklına Nana’nın bir keresinde söylediği şey geldi; her bir kar tanesinin, dünyanın bir yerinde haksızlığa uğrayan bir kadının ağzından dökülen bir ah olduğunu.  Bütün bu iç geçirmeler gökyüzüne yükseliyor, bulutlar halinde toplanıyor, sonra minicik parçalara bölünüp sessizce aşağıya, insanların üstüne yağıyordu.”

Geçen hafta televizyonda izlediğim kısacık, bültenin neredeyse en sonunda sunulan bir haber; yıllar evvel okumuş olduğum “Bin Muhteşem Güneş” romanındaki Meryem karakterine ışınladı beni, kendisinden sadece sabretmesi ve tahammül etmesi beklenen, cefakâr Meryem’e:  “Afganistan’dan, sekiz ve dokuz yaşlarındaki iki çocuğuyla birlikte kaçan ve İran’a gelen kadın; Türkiye sınırına çok yakın, İran’ın Belesor köyünde soğuktan donarak öldü.  İranlı köylüler tarafından çekilen görüntülere göre, annenin ölmeden önce çocuklarının ellerine kendi çoraplarını geçirdiği ortaya çıktı.  Annenin ayaklarının ise poşetle sarılı olduğu görüldü.  Soğuktan elleri şişen iki çocuğa köylüler yardım etti.”.

Haber, medyamızda hafif bir yaz serinliği gibi geldi geçti.  Kaç kişinin dikkatini çekti, kaç kişinin yüreğini burktu, kaç kişiyi insanlığından utandırdı, emin değilim.  Emin olduğum tek şey; Taliban’a, Afgan kadınlarına ve yüreklerin dağlar kadar sarp, ülkedeki dağlar kadar ulaşılmaz, aşılmaz ve affetmez olduğu Afganistan’dan kaçış hikâyelerine yönelik haberlerin bizim için artık “demode” sayıldığı, bütün bunların ormanlarımızla birlikte ruhlarımızı da yakıp tutuşturan o lanet ağustos ayında kaldığı…  Memleketteki zamlar, günbegün ağırlaşan hayat şartları, özellikle de İstanbul’u her iki yakasından tutup sallayan Omicron varyantı ve patlama yapan vaka sayıları son günlerdeki başlıca konularımız, malum… Ne Suriyeli sığınmacıları düşünecek hâl kaldı kimsede artık ne de yazın, haklarında günlerce konuştuğumuz, birkaç ay öncesine kadar sınırlarımızdan içeri öbek öbek giren genç Afgan erkekleri…  Sadece fotoğraflarından bildiğim, sadece kurumuş toprağın rengini gözlerimin önüne getiren Afganistan gibi kurudu mu bizde de yürekler?  Bu yüzden mi kayıtsızız dünyada olup biten rezilliklere artık?  Kendi evimizin dertleriyle kavrulmaktan o kadar bitap düştük ki, bu yüzden mi dışarıyı görmezden gelmeyi yeğler olduk artık?  Uzağımızda yer alan o kadersiz coğrafyanın sokaklarında turlayan Sakal Devriyesi’nden, dövülen müzisyenlerinden, hapse atılan eğitimli kadınlarından, kapatılan üniversitelerinden, yakılan binlerce kitabından, namaz vakti zorla camilere sokulan erkeklerinden, tekmelenen televizyonlarından ve artık “sadece bir rakamdan” ibaret olan, öldürülen onca vatandaşından söz ederken daha birkaç ay önce…

Bütün bunları şu an yazarken ve haritadaki Afgan şehirlerinin üstünde sağ işaret parmağımı oradan oraya hareket ettirirken, bir zamanlar dünyanın en aydın şehirlerinden biri sayılan Herat’tan, mimarlarıyla nam salmış Kandehar’a ve oradan da Mevlana’nın doğduğu Belh’e uçuyor ruhum.  Bir zamanların o ilim irfan coğrafyasıyla tamamen çelişen bugünkü Afganistan’a dair bir şarkı çalıyor Spotify’da.  Yanık yanık “Sarzamine Man” diyor söyleyen adam.  Sözlerini araştırıyorum şarkının:

“yuvasız uçtum durdum
evden eve savruldum
sensiz hep keder ile
omuzdan omza kondum

benim yegâne aşkım
hep izini taşırım
sensiz tadı tuzu yok,
şiirimin şarkımın

Ülkem benim
cefadan  yorgun, bitkinsin
Ülkem benim
devası olmaz derttesin
Ülkem benim
sözsüz, müziksiz,
sessizsin
Ülkem benim

Ülkem benim
kim senin yolunu açmış?
Ülkem benim
kim sana cefa göstermiş?
Ülkem benim
gülüşlerin mi çalınmış?
Ülkem benim

Ülkem benim
intizarda göz gibisin
Ülkem benim
dağlanmış yürek gibisin
Ülkem benim
tozla kaplı çöl gibisin
Ülkem benim”.  

Masamın üstünde duran kitabın kapağındaki Atatürk’le göz göze geliyorum. Gözlerim doluyor. Gözlerimin dolmasına engel olamıyorum. “İyi ki,” diyorum sonra içimden, “iyi ki…”.

10 Ocak 2022 Pazartesi

29 Yorum

  1. Dikmen Urgan

    Çiğdem’ciğim, yazıların her zamanki gibi yüreğimi en derinlerine kadar titretti! Canım Türkiye’min şu andaki hakline bakıp, daha da ürküttü sanırım, Afganistan’da olanlar! Yüreğine, kalemine sağlık! Canım Türkiye’m umarım toparlar, yangın yeri halini, bu noktalara gelmez. Umutluyum, çünkü yüzyıllık Cumhuriyet geçmişi olan bir ülke ve toplumuz…Çok mu iyimserim bilmiyorum ama sanırım hala ATATÜRK’ümün mirasına güveniyorum! Bu çokça duygu dolu ve aynı oranda gerçekçi yazın için sana teşekkürler ediyorum!

  2. Zümrüt Ergin

    Çiğdem cim. yine muhteşem bir yazı. Betty Mahmoodi nin kitabini animsatmisti haber. Haberi tekrar okuyormuşcasina yüreğim sızladı yine. Senin yazının dusundurttukleri… Iyi ki…

  3. Mustafa Anlar

    Ne zaman Afganistan’la ilgili bir yazı, haber görsem aklıma 55 yıl önce Amerika’da tanıştığım delikanlı geliyor. O da benim gibi öğrenci değişim programıyla gitmişti Amerika’ya. Günübirlik bir gezide karşılaşmıştık. Kulağıma gelen o güzel Türkçe dikkatimi çekmişti. “Türk müsün?” diye sordum, “Hayır, Afganım”! Afgan mı? Ama bu kadar temiz bir Türkçe? Babası bir dönem Ankara’da Afgan elçisiymiş. O sıralarda da Afganistan başkentinde vali. Koyu bir sohbete daldık hemen. Bana henüz görmediğin Ankara’yı anlattı. Atatürk dediğinde ikimizin de gözleri parlamıştı. O 17 yaşındaki Afgan delikanlı Anıt Kabir’i görmüştü, ben Kıbrıslı Türk (henüz) görmemiştim. Afganistan’ın Atatürk’ü örnek aldığından, çağdaşlaşma çabalarından bahsetti uzun uzun, ben, Atatürk aşığı Kıbrıslı delikanlı gurur duydum.
    Önce Sovyet işgali, ardından batı beslemesi Taliban yobaz/teröristleri ve bugün insanlık dramı yaşanan bir ülke… Sözün gerçekten bittiği yer.

  4. İrem Konca

    Çiğdemim, can dostum, yine bizlerin hislerine tercüman olmuşsun… kalemine sağlık… bana Edip Cansever’in şu dizelerini anımsattı yazdıkların:
    Ah güzel Ahmet Abim benim
    Gördün mü bak
    Dağılmış pazar yerlerine benziyor şimdi istasyonlar
    Ve dağılmış pazar yerlerine memleket
    Gelmiyor içimden hüzünlenmek bile
    Gelse de
    Öyle sürekli değil
    Bir caz müziği gibi gelip geçiyor hüzün
    O kadar çabuk
    O kadar kısa
    işte o kadar.
    ( Mendilimde Kan Sesleri)

  5. Metin Konca

    Merhaba Çiğdem-i Kübra
    Ben de “iyi ki” diyorum.Sonra iyi ki ‘ leri çoğaltıyorum. İyi ki’ler çoğaldıkça, dünya sanki daha güzelleşiyor, daha yaşanası oluyor.Ama iyi ki’leri yalnızca çoğaltmak yetmiyor, yaşama da geçirmek gerekiyor.Yol uzun, işimiz çok.Ama yılmak yok.Yuruyelim arkadaşlar.. Başarılar, sevgiler..

  6. Özgül Köse

    İnsanın caniliği, kurbanın çaresizliği karşısında dehşete düşmemek elde değil. Sade, derin, duygu yüklü kaleminle hatırlattığın, sorgulattığın için teşekkürler. Unutursak yok etmeye, her birimiz tükenene kadar yok olmaya devam edeceğiz çünkü.

  7. Nuran Özatalay

    Önce yüreğine sonra kalemine sağlık.
    Ne kadar acımasız,bir dünyada yaşıyoruz
    Tabii önce çocuklar ve kadınlar her türlü eziyeti çekiyor.Yüreğim bir kere daha sızladı .
    Yazının sonundaki iyiki gerçekten de iyiki…

  8. dedim ama değil mi hocam ? yine yürek yangını bir yazı geliyor, diye… her gün öyle bir acı maraton koşuyoruz ki, sabahın kör karanlığında neden sokaklarda olduğumuzla başlayıp, tıklım tıklım dolu toplu taşıma araçlarının yetersizliğiyle ve hastalık korkusuyla devam edip, hayatın her alanında olan ama iş hayatında daha baskın yaşatılan adaletsizlikle mücadele edip, çok şükür bugün de sokaklarda taciz edilmeden, ölmeden evime ulaştım diye kapıdan girip, son zamlar beter oldu içerdeki odaların ışığını, peteklerini yakmadan oturayım dediğimiz günler. bu koşturmaca içinde her gün onlarca kez değişen gündem, neye şaşıracağımızı bilemediğimiz bir hızla akıp gidiyor. sahi biz hangisine şaşırıp, hangisine kızıp, hangisine bu kadar da olur mu canım, diyecektik ? neyse…ben yine yazının beni en çok vuran, yüzümde bir gülümsemeye eşlik eden gözyaşımı dökme sebebimi bir kez daha sizinle tekrar edeyim, o mavi gözlere bakıp.. iyi ki…iyi ki…

  9. Burhan Kara

    … ve insanlık tarihi boyunca kadının ne “tarih yapan” ne de “tarih yazan “ olmasına izin verilmiştir , bu yüzdendir ki insanlık tarihi henüz yazılmamıştır.

    Medeniyet!, Afganistan Belgeseli” tadındaki filmi , araçsallaşmış aklında tüketirken şüphesiz ki “kendini tüketiyor”

  10. Tüylerimi ürperten ve burnumu sızlatan; gerçek olanı bu kadar duyguyla harmanlayıp aktaran kalemine sağlık Çiğdemcim

  11. Ayça Hakoğlu

    Çiğdemciğim, dünya kurulduğundan bu yana ZULÜM hiç eksik olmamış insan yaşamından. Hem toplumsal, hem dinsel… Ve en çokta DİNSEL! Ne yazık ki her iki olguda da en çok sıkıntıyı çeken KADINLAR olmuş.
    Afganistan’da olanlar, biz sorgulalayanların içini yakıyor ama ülkemizde de BİAT etme Kültürünü etkin kılarak, TALİBAN düzeni kurma özlemi içinde olanlar var ne yazık ki… Bu büyük tehlike karşısında durabilmenin tek güvencesi: İÇİMİZDEKİ ATATÜRK SEVGİSİ !

    Kadınlar; bugün Türkiye’de 1930’lu yıllardan beri insan yerine konup oy kullanıyorsa, çok eşlilik yasaksa, boşanma ve velayet hakları varsa, erkeklerle eşit miras alıyorsa, erkeklerle aynı okullara gidip özgürce okuyup doktor, mühendis vs. olabiliyorsa, çalışabiliyorsa, bu, ATATÜRK’ün yaptığı devrimler sayesindedir.
    KADINLAR… Özellikle kadınlar sahip çıkarsa ONA ve ONUN bize kazandırdıklarına, o karanlık güçler, amaçlarına ulaşamazlar.
    SEVGİLERİMLE…

  12. Selçuk Sözen

    Kübra hanım,
    Bugün sabah yazınızı gördüm,okumak için akşam sakin bir ortamı bekledim.Çünkü sizin yazılarınız beni konun içine alıyor,okurken görüyorum hisediyorum.
    Duyguları kelimelerle ifade etmem zordur,hele kelimeler ile okuyana o duyguyu yaşatabilmek daha zordur.Siz bu en zoru başaryorsunuz,Kaleminize sağlık çok güzel bir yazı olmuş.
    Dikkatimizi çektiğiniz trajik haber aslında tüm dünyanın kanayan yarası,İnsanlığın sınavı.Bu sınavda da çok başarılı olmadığımızı üzülerek kabul etmemiz gerekiyor.

  13. Burak Tomak

    Bu kadar güncel bir konuya bu kadar realist aynı zamanda da insani duyguları katan bir yazı yazmak ve farkındalık uyandırmak… kaleminize saglık ❤️❤️❤️

  14. Mehmet Günes

    Acı gerçekler, hele bir de çıplak iseler, çok keskin olabiliyorlar. Ama insanın kendi acısı olduğunda, başkalarının acısı önceliğini ve dolayısıyla önemini yitiriyor. İnsanoğlu, sanırım ruh sağlığını korumak; dolayısıyla en az zaiyatla hayatta kalmak için bunu yapmaya temayüllü. Çok değil, bir kaç ay önce Polonya-Belarus sınırında yaşanan mülteci krizi de unutuldu. Artık dünya nüfusu ve dolayısıyla yaşanan acılar o kadar fazla ki, o empati eşiğini de geçiyorsun. Maalesef…

  15. Dr.Kemal Aygün

    Çigdem’cim yine harika ifade ile duygularımızı ve vicdanimizi, dantel gibi işlemişsin seni kutluyorum .Eline ve gönlüne sağlık.

  16. Tülay Kahraman Genç

    Her yazdığın yazıyı büyük bir coşkuyla bir solukta okuyorum Çiğdem’ciğim, tebrik ederim seni.
    Varken yok sayılmak, horlanmak, vatansız, çaresiz kalmak hepsi birbirinden acı ne güzel ifade etmişsin… bir yandan avatarlarımızla günlük hayatı nasıl idare edeceğimiz bizim adımıza planlanırken, diğer yanda nefes almanın kendini boğduğu düzene tabi hayatlar.
    Hakikaten iyi ki…..

  17. Zuhal Pek

    Hiç ajitasyona uğramadan yüreğime bir taş oturdu. Gerçeğin kendisi ağır bir taş; en doğal şekilde, en net , en kısa aynı zamanda derinliği ile en uzun şekilde anlatılınca işte böyle oluyor.
    Gerçekten de arada bir hatırlatmak gerek! Hüzün yoğun sözlerde. Sanki iki kolunu yana bırakmış, hüzününden bitkin duran bir konuşanı hissettirdi bana yazın. Demek ki o kadar duyguya dokunabilcek kadar da canlı bir anlatım var.
    Ve konu….akıl ve vicdanın olmadığı yerde, ne umut kalır ne yaşam. Çok ama çok acı.

  18. Şükran selçuk

    Yüreğine kalemine sağlık arkadaşım. Ülkenin uçuşunu izlerken ! öyle kendi derdimize yanarken olanları görmezden geldik sanki.hala güzel günler göreceğiz diyorum. Teşekkürler duygularımızı dile getirdiğini için.

  19. Fatma Ayten Özgün

    Çok derin bir konu .Çok güzel anlatmışsınız . Kaleminizi kutluyorum. Emeklerinize sağlık. Evet bu haberi hemen ,hemen hepimiz okuduk sanırım .Epeyi zaman gündemde kaldı , ve çokta üzülmüştüm ve ağladım günlerce. Okurken aynı duyguları yaşadım . Ben çok duygusal biriyim .Böyle olaylar beni çok üzüyor. Başta zalim yöneticiler olduğu sürece bunlar hep var olacaklar . Bu olayların ardından yorumlar yapıldı ,korkular başladı acaba ! Türkiye’de ‘de bunları yaşarmıyız diye kaygılandığımız’da oldu. Düşünmesi bile korkunç. Sizi tebrik ederim hocam . Çok güzel bir yazı. Atamızın mekanı Cennet olsun hala onun kalıntıları ile yaşıyoruz.

  20. Füsun Sunter

    Kalemine sağlık,yüreğine sağlık..Bizim evin inşaatı sırasında tanımıştım afganlı bir genci..Anlatmıstı biraz oraları,ablalarını,annesini..”Kızım olmadan asla” isimli kitabı okuduğumda da kötü hissetmistim.Atatürk’ün ne büyük bir insan olduğunu anlatabilmek için bu hikayeleri anlatmak gerek bazı hemcinslerimize ne yazık ki…

  21. Ayşe Beloğlu

    Her zaman bizim neslimizin Atatürk gibi bir lidere sahip olduğu için çok şanslı olduğumuzu düşünürüm.
    Afganistan yanında İran,Irak,Suriye gibi ülkelerde de çok değerli insanlar yetişmiş.İran en eski medeniyetlerin merkezi.Şu an ki durumlarına bakınca bizimde onlardan çok az farklı olduğumuzu düşünüyorum.Ah Atatürk diyorum acaba değermiydi bu millet için.Ölümünden daha yüzyıl geçmemişken geldiğimiz durum ortada.Umarım bizde Afgan kadınlarının düştüğü durumları yaşamayız
    Yine harika bir yazı olmuş çiğdemcim.İçimi acıttı

  22. Mustafa ATALAY

    Güzel oldu demek, yahutta konuyu çok güzel anlatmışsın demek, bazen geçerli, bazen gönül okşayıcı oluyor. Ama aslında dünya düzeni bu kadar basit bu kadar kolay değil. Çünkü kahrolası insanlık, çok aç gözlü bir o kadar da kendini bilmez şekilde yaşıyor. Aslında ne kadın ne erkek, ne şu ne bu, özünde insanlık katlediliyor. İnsanlık yok ediliyor. Çünkü bazıları bunu zevk için, bazıları da birazcık daha rahat yaşamak için yapıyor. Kadınlarımız, kızlarımız, çocuklarımız, hayvanlarımız bunlardan daha çok nasipleniyor. Aslında bizler hayat pahalılığı, yaşam kaygısı, din baskısıyla demoralize edilip, kolay kontrol edilmemiz sağlanıyor. Buna da hem devlet yönetimleri, hem de insanlar çanak tutuyor. Ancak her şeyi kaybettiğimiz zaman, bizler de isyanda olacağız. Ama Afganlar gibi, iş işten geçmeden, kendimize gelmemiz, kendimizi bulmamız, Atatürk gibi bir şahsın yolun da, riyasız, yalansız yürüyebilirsek ancak düzelir, ancak kendimize geliriz. Gerisi lafı güzaf. Yazın bahsettiğim durumdan bağımsız, çok yerinde, çok olumlu temel konulara dokunmaya çalışmışsın. Eline, kalemine, gönlüne sağlık. Saygılarımla

  23. Sevinç Şimşek

    Evet Çiğdemciğim ben de okudum ve gözümde canlandırdım çok üzüldüm. Kırtulan çocuklar kurtulsamıydı diye düşündüm. Ne derece sağlıklı olacaklar. Herşeyin insanlık adına çok kötü olduğu bir zaman diliminden geçiyoruz. Çok güzel yazmışsın canım kalemine sağlık. Düşündükçe Atatürk’ü şükranla ve rahmetle anıyorum. Nurlar içinde yatsın

  24. Ayşe Akpınar

    O kadar güzel yazıya dökülmüş ki akıldan ve yürekten geçenler dilim tutuldu yüreğim burkuldu okurken Gerçekten dün dünde kalmasın konuşulsun tartışılsın. En önemlisi de çözüm uretilsin Bu harika yazı için kalemine sağlık diyorum Çiğdemciğim.

  25. Nurcan KANBALOĞLU

    Yazdığınız yazıların hepsi birbirinden kıymetli sevgili hocam … Fakat bu yazınızın duygulu ve içten olmakla birlikte kadının coğrafya farketmeksizin bitmek bilmeyen çilesini dile getiren bir ayrıcalığı bulunmaktadır.Ayrıca yazınızda eklediğiniz okuyucuya derinlik kazandıran şarkıları görmezden gelmek mümkün değil kesinlikle…Bu sayede bir önceki yazınız ve bu yazınızdaki şarkıların aslında bildiğimiz türkçe uyarlamalarının asıllarına da sizin sayenizde ulaşmış oluyor merak eden okuyucu.Kaleminize,duyarlılığınıza ve en çok da samimi dilinize çok çok teşekkür ediyorum…

  26. Sabiha Yılmaz

    Yazıyı okurken iliklerime kadar hissettim anlatmak istediklerini. Gerçekten de dünde kalmış sanki yaşananlar. Ruhsuzlaştık mı, yorulduk mu, savrulduk mu bilmiyorum…
    Ellerine sağlık Çiğdem.

  27. Mine Aksoylu

    Butun duygularım, hissettiklerim kaleminle tercüman buldu.Gonul tellerim titredi yaşanılanlari bir kez daha ruhumda isyan ederek izledim satırlarında.Biz kadınları “Kadının adı yok” demekten kurtaran büyük kurtarıcımizi ,bin defa minnetle andım akan göz yaşlarımla. Ellerine ,emegine saglik canim. Yine görmeyen gözlere,sağır kulaklara,katı yobaz zihinlere,keşke ulaşabilse bir güneş gibi parlayan satırların ….Kaleminin mürekkebi kurumasın .Çiğdem Çiçeğim.

  28. Selda Terek

    Yazın duygu dolu yine. O coğrafya daha ne hikayelere gebe… Gözünü oraya çevirdiğin için teşekkürler. Ellerine sağlık.

  29. Emel Bilgin

    Çok güzel olmuş yine,emeğine,yüreğine,kalemine sağlık. O haberi ben de gördüm ve çok üzüldüm o kadına
    Lanet erkekler yüzünden kadınlar ve çocuklar zarar görüyor
    Filler tepişiyor papatyalar eziliyor ne yazık ki
    Ben de Betty Mahmoody nin bir kitabını okumuş sonra da filmini izleyince hayal kırıklığına uğramıştım.Öyle ya,okurken hayalimde canlandırdığım görüntülerle eşleşmiyordu.Sen de okumuşsundur.Kızım olmadan asla
    Belki de o coğrafyadaki erkeklere ve sözümona müslümanlığa tepkim ilk o romanla başlamış olabilir

Bir yorum Yaz