“Erkekler savaşı sever çünkü bu onlara ciddi görünme imkânı verir. Çünkü bunun, kadınların kendilerine gülmesini engelleyen tek şey olduğunu sanırlar,” diyor elimdeki John Fowles romanı, üstelik tam da Rusların Ukrayna’yı işgal ettiği saatlerde fısıldıyor bunu bana. Haykırmak istiyorum Putin’e ve ona destek veren, ilaçlarını yutmayı unutmuş oldukları için zıvanadan çıkan deliler gibi davranan tüm kurmaylarına: “Valla gülmüyoruz biz size. Yeter ki bir kendinize gelin artık, bir çeki düzen verin. Hem barış yanlısı, merhametli, hümanist, vicdan sahibi adamları daha çok sever, daha çok ciddiye alırız biz kadınlar. Nereden kapıldınız bu inanca? Yalan, hem de kuyruklu yalan!”
İnsanlık günlerdir bir utanç girdabında debelenip duruyor. Utanç, yeni değil aslında. Oyun, asırlardır devam eden aynı oyun. Açgözlü, kana susamış, hırs küpüne dönmüş, sadece eziyet etmek için bu dünyaya gelmiş hükümdarlar da aynı, kim için ve ne için öldüğü bilinmeyen erkekler de, bu tepişmede en çok ezilen kadınlar ve çocuklar da… Oyun farklı sahnelerde oynanıyor diye, oyuncuların dış görünüşleri farklı diye, kostümler farklı diye, oyunu da farklı zanneden seyirciler olabilir tabii ama olup biteni bizim gibi dikkatle izleyenlerin sayısını da hiç küçümsememeli.
Ait olduğumuz bu hızlı iletişim çağında, kilometrelerce uzaktaki bir savaşa neredeyse anında tanıklık ediyoruz. Binlerce yıldır soluk alıp vermekte olan insan, belki de hiç bu kadar yakından gözlemlememişti gezegeninde yaşananları. Başı da sonu kadar hazin olan bir filmi izler gibi, çekirdeklerimizi çitleyerek takip ediyoruz her şeyi.
Ukrayna’da 18-60 yaş arasındaki eli silah tutan erkeklerin hepsi, ülkelerini savunmak için Ruslarla savaşıyor. Kadınlar ve çocuklar ise ağlamaklı, komşu ülkelerden birine kabul edilmek için sınırlarda sabırla beklemekte. Kimisi eşini bırakmış geride, kimisi dağ gibi evladını, kimisi de her ikisini. İçinde saatlerce bekledikleri araçları fi tarihinden kalma bir otomobil de olsa, son model bir cip de, hatta yaya bile olsalar, kaderleri aynı. Zengin, yoksul ayrımı yapmıyor kilometrelerce uzayan kuyruklar. Sınıfsal fark gözetmiyor batıdaki komşular.
Birleşmiş Milletler 4 milyon Ukraynalının göç edeceğini tahmin ederken, madalyonun daha trajik, daha düşündürücü yüzünü ise kimse görmek istemiyor: Henüz birkaç ay önce Taliban korkusuyla Ukrayna’ya sığınan Afgan kadınlar, bu defa da Ruslardan kaçıyor! Onların durumu daha da vahim çünkü üstünden bir yıl bile geçmeden ikinci kez yollara düşen bu insanlar, Ukrayna vatandaşı olmadıkları için Avrupa’ya giremiyorlar. Sınırlarda ne kadar tutulacakları belirsiz. Kaderlerini kestirmek zor. İlerlemeleri deveye hendek atlatmak gibi, ülkelerine dönmeleri ise artık imkânsız. Neresinden tutarsan tut, olay içler acısı.
Geride kalan erkekler… Yürek dağlayan vedalar… Belki de son öpücükler, son sarılmalar, son bakışlar… İngiliz Daily Mail gazetesi, “Kadınlar Göçü” ifadesini kullanmış bu mülteci hareketi için. Nokta atışı bir benzetme: “Kadınlar Göçü”…
Ben teknolojiye ne zaman “ileri teknoloji” diyeceğim, biliyor musunuz? Kandaki alkol miktarını ölçen alkolmetre gibi tıpkı, yürekteki “insanlığı” ölçen bir cihaz icat edildiğinde! Eğitimlerini, sosyokültürel geçmişlerini, mesleklerini filan bir tarafa bırakın ve siyasi liderlerin seçimlerde adaylıklarını koyabilmeleri için böyle bir teste tâbi tutulduklarını düşünün. Sonra da insanlık seviyesi bilmem kaç promilin altında kalanları seçimlerden menedin. Bir anlığına da olsa düşünün bunu, haydi! Ne müthiş bir icat olurdu, değil mi?
27 Şubat 2022 Pazar
Bu blog yazısı; çevrim içi aylık kültür, sanat ve edebiyat dergisi “Mikroscope”un 10. sayısı için yazılmıştır.
1974, Ankara doğumluyum. Boğaziçi Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı bölümünden 1997 yılında, İstanbul Üniversitesi İspanyol Dili ve Edebiyatı bölümünden ise 2018’de mezun oldum. Yüksek lisansımı Eğitim Yönetimi ve Denetimi alanında yaptım. İngiltere, İspanya ve Arjantin’deki çeşitli dil okullarında eğitim aldım. 2017 yılında Cambridge Üniversitesi’ne giderek İngiliz edebiyatının farklı dönemleriyle ilgili derslere katıldım. Türkiye Yayıncılar Birliği tarafından düzenlenen editörlük, düzeltmenlik ve lektörlük programlarını tamamladım. 2001’den beri öğretim görevlisi olduğum Marmara Üniversitesi Yabancı Diller Yüksekokulundaki görevimi sürdürmekteyim. Ayrıca, üç Javier Cercas romanına ve Mary Renault tarafından kaleme alınan “Büyük İskender Üçlemesi”ne emek vermiş bir çeviri editörüyüm. Kurucusu olduğum Kitap Kurtları Kulübü ile ilgilenmeyi ve gerek kendi edebiyatımızdan gerekse dünya edebiyatından isimlerle yaptığım röportajları, yazdığım denemeleri blogumda paylaşmayı seviyorum.
Kendimle ilgili, öz geçmişimde yer alan nesnel bilgiler bunlar. “Ben kimim?” sorusuna vereceğim öznel cevaplarım ne derece doğru olur, taşıdığım etiketlerin kaçını burada bir çırpıda sıralayabilirim, bilmiyorum. Dolayısıyla sadece şunu ekleyip konuyu kapatmayı yeğliyorum: Okumayı, yazmayı, araştırmayı, öğrenmeyi, sorgulamayı, seyahat etmeyi seviyorum ve bazı insanlara rağmen hâlâ “insan” kalmaya çabalıyorum.
38 Yorum
Tebrikler.. Başarı yolculuğun devam ediyor .Her adım, bir öncekinden yukarıda olarak.. Bir uslub oluşuyor, olgunlaşıyor.. Uslub -u beyan, aynıyla insan sözünü dogrularcasina..
Yine nokta atışı bir yazı. Bütün pis gerçekliği insanın yüzüne vuran bir eleştiri. Keşke buna sebep olanlarda az vicdan olsa da bunları düşünebilse ya da okuyup idrak edebilirse.
Her zamanki gibi yine etkileyici bir yazı olmuş. Ellerinize yüreğinize sağlık
Yazınızı okudum, çok güzel, çok özel konuları değinmişsin, ama fikrinizi hepsine katılmıyorum. Çünkü savaş sadece kadınları, çocukları, yaşlıları değil, tüm insanlığı yok ediyor. Bunun yanında geçtiği yerleri de tarumar ediyor. O açıdan sadece erkeklerin değil veya sadece kadınların değil, tüm insanlığın sorunu. Erkekler vitrinin önünde olabilir. Ama Ukrayna Savaşı’nda gördüğümüz gibi, vatanını savunabilmek için kadın ve genç kızlar da savaşa katılıyor. Çünkü birilerinin egosu yüzünden başlayan bu savaş, kimileri için, Vatan, Onur, Şereftir. O nedenle sadece kadınların ezildiğini söylemek yanlış, çünkü yurdunu terk edenlerin hepsi kadın değil. Çocuk ve yaşlıların yanında genç veya genç diyebileceğimiz erkekler de var. Bunlar can derdinde. Ama savaşa katılan kadınlar Vatan ve Onur derdinde. Bu açıdan sizin fikrinize%100 katılmıyorum. Lakin her ferdin görüşürüz açısı farklıdır. Sizin baktığınız açı da bu şekilde, farklı bir bakış ama yanlış değil. O nedenle elinize, kaleminize, gönlünüze sağlık. Gayet güzel, gayet isabetli bir yaklaşım. Sizi bu açıdan kutluyorum. Saygılarımla….
“Oyun,asırlardır devam eden aynı oyun.”
Evet Çiğdem;güç kimin elindeyse güçsüze hükmediyor,haksızlık ediyor.
Tarih bunu defalarca kanıtladı…
Bütün savaşların temelinde güç ihtirası
vardır.Ve daha fazla güç için yapılan savaşlarda milyonlarca masum insan
katledilmiş ya da işkence görmüştür!
Büyük keyifle okudum. Kalemine sağlık. Sana göre ileri olan yaşımda gördüklerim, yaşadıklarım ve duyduklarıma adeta tanıklık etmişsin.
Yüzyıllardır aynı hikaye.. iyiyi ve kötüyü ayıran ileri bir teknoloji bile olsa; eminim, diktatörler yine başa gelmek için bir yol bulurlar. Haksızlığın,savaşın olduğu yerde acı hep aynı.. kadının acısı hep aynı.. gerçekleri çok güzel dile getirmişsiniz, kaleminize yüreğinize saglik
Siyaset adamlarının kendilerini ispatlama çabası ve altta ezilen gariban insanlar ölen masum çocuklar, gencecik delikanlılar yine yanan ana baba yürekleri bu Dünya kime kalacak neyin kavgası anlamıyorum kim sığmadı koskoca dünyaya bu dünyanın diğer tarafı da hesap günü dökülecek herşey, ellerine sağlık canım ❤️
Kaleminin gücünden etkilenmemek mümkün değil Çiğdemcim, konuyu yine en hassas noktalariyla ele almissin, tebrik ederim
Yine hayatın bir yüzünü acı verici ve hatta utanç verici de olsa bize tüm gerçekliği ile hatırlattınız gerçekten kaleminize sağlıkk
“İnsanometre” bayıldım.
Son 30 yılda eril enerji çok fazla yükseldi o yüzden şefkatten,sevgiden,empatiden bahsetmek ne mümkün.Biraz dişil enerji gerek dünyaya.Tabiri caizse ,ki bana göre caiz,”kadın eli” değmeli bu dünyaya bir sihirli değnek misali.
Senin o nokta atışı gözlemlerini muhteşem ifadelerle yazılarına yansıtmana şahit olurken, verdiğin his, sanki gündemi bile bir romanın içine süzülüp o anı o olayı yaşatarak ifade etmen.Senin kalemini herkesten ayıran özelliklerinden bir tanesi de bu.Tebrik ediyorum yine müthiş ve iz bırakan bir yazı olmuş.Yıllar sonra dönüp okunduğunda bugüne dair yaşananları o gün yaşanmış gibi hissettirecek.Başarın daim olsun mürekkebin kurumasın
21. Yüzyılda savaş,ölen çocuklar,kadınlar siviller.5-6 gündür yaşanılanlar inanılır gibi değil.Ne kadar güncel bir yazı dökülmüş o akıcı kaleminizden.
Bütün dünyanın şahit olduğu bir insanlık suçu işleniyor.Güç zehirlenmesi yaşayan bir zavallının bitmez tükenmez ihtirasının bedeli bu olmamalı.
… ve Ukrayna’ da tarih yapılmaya devam ediyor tıpkı Afganistan’ da yapıldığı gibi.
İnsanlık tarihinin yapanı ve yazanı olan patriyarka , “kadınlar aciz ve güçsüzdür prototipini” medyanın reyting objesi haline getirerek , tarihsel görevini ifa etmeye devam ediyor.
“Toplumsal cinsiyet” sınırlı bir entelektüel çevrenin meselesi olmaktan çıkana kadar , bu trajedi devam edecek.
Çiğdemciğim yazın birçok soruna vurgu yapmış , söylenecek çok şey var ve sen bunu layıkıyla yapıyorsun.
Savaş bir cinayettir. yazını yüreğim sızlayarak okudum .kalemine sağlık .
Dü yada herkes eşit olmalı,paylaşılmalı.Sonuçta hekes ölümlü.Ne gerek var bu savaşlara anlayamıyorum aklım almıyor,beynim uyuşuyor.Dediğin gibi Çiğdemcim en çok ta çocuklar ve kadınlara yazık oluyor.
Svg.li Kübra keyifli akıcı yazınız güncel konularla ilgi çekici feyz verici objektif görüşleriniz düşündürücü sağlıkla huzuru çalışmalarınız in devamını diliyorum. Slm.svg.Syg.la.
Yine çok insanî, çok kadınca hatta anaç bir açıdan bakmışsın olup bitenlere. Gerçek bir insanlık dramı bu savaşlar ve maalesef ki, yeryüzünde insanlar olduğu sürece de devam edecekler, kazananın olmadığını bile bile!
Ha bi de doğrudan bir çağrışım yok belki ama yazını okurken nedense Aysel Gürel’in kaleminden 1945 şarkı sözleri ( şiir mi desem acep?) geldi aklıma.
Ne güzel özetlemişsin yaşananları. Ne büyük acı yaşıyor insanlar. Kadın, erkek, çocuk, herkes perişan. Savaş çok korkunç.
Test fikrine katılıyorum. Kesinlikle her isteyen başa geçememeli. Gerçi onun da bir yolunu bulurlar ama bir an hayal etmek bile iyi geldi. Her zamanki gibi yine yazının içine almışsın okuyan kişiyi. Emeğine sağlık canım.
Nefiss yine
Test fikrini çok tuttum.
“Eziilenler hep kadınlar ve çocuklar bu tepişmeden” tespitin de bu işin özü.
Eril dünyanın acımasız ve akılsız kısmında yer alanları da harika özetlemişsin canım.
Kısaca eline,aklına sağlık Çiğdemciğim❤️
Savaşların kendi ülkesini, vatandaşlarını korumak dışında hiçbir haklı gerekçesi olamaz. Çok zalimce, çok ağır…
Güzel yüreğinize, kaleminize sağlık Çiğdem hocam. İyi ki varsınız
Olayları ne güzel özetlemişsiniz.
Neler yaşıyoruz her gün başka bir acıya tanık oluyoruz ve ateş sadece düştüğü yeri yakmıyor artık. Hepimiz bi şekilde nasibimizi alıyoruz.
Kaleminize sağlık ❤️
Maalesef böyle. Dünya karşıtlık boyutunda.
Sadece bir an değil, dakikalarca düşündüm insanlık ölçen bir cihazın varlığını.. Güzel bir rüya! Yine kısacık bir yazıya zarif ve vurucu kelimelerle dünyayı sığdırmışsın sevgili Çiğdem. Var ol!
Gerçekten harika bir icat olurdu ama maalesef hiç umudum yok. Yine şahane tespitler; kaleminize sağlık…
Yine müthiş bir yazı Çiğdem’ciğim.Eğitim,sosyokültürel seviye insanlık seviyesini belirlemiyor gerçekten. Savaş tüm korkunçluğunu masum çocuklara ve kadınlara yaşatıyor maalesef. Kalemine yüreğine sağlık güzel kardeşim .
Her zamanki gibi çok güzel ifade etmişsin tam da şu an yaşanan SAVAŞ gerçeğini…
Bu arada -“İNSANLIĞI” ölçen bir alet yapılsa keşke – dediğin isteğine de bayıldım
100 yol önce bizim kurtuluş savaşımızda kadınlarımız, çocuklarımız topyekun vatan savunmasındaydılar. Ukrayna İle farkımız burada bana göre, bir millet vatan aşkıyla dolu olursa hiç bir tank karşısında duramaz.
Güç bu değil.. yardıma ihtiyacı olana koşabilmektir güç… aynı iş yerinde beraber çalıştığın arkadaşına yapılan haksızlığa karşı koymaktır, bir çocuğa hediye almaktır, bir okula kütüphane kurmaktır… gücü doğru tanımlayamadiklari için bu haldeyiz…
Nereye gidiyoruz böyle sonumuz meçhul.
Ben teknolojiye ne zaman “İleri teknoloji” diyeceğim biliyormusunuz? Kandaki alkol miktarını ölçen alkolmetre gibi tıpkı Yürekteki “İnsanlığı” ölçen bir cihaz icat edildiğinde!
Eğitimlerini sosyokültürel geçmişleri falan bir tarafa bırakın ve siyasi liderlerin seçimlerde adaylıklarını koyabilmeleri için böyle bir teste tabii tutulduklarını düşünün sonra da insanlık seviyesinin bilmem kaç promilin altında kalanları seçimlerden men edin.
Düşündüm elbette çok güzel olur ama o zaman kimse seçilemez , hepsi elenir.Müthis bir yazı. Yüreğinize,duygularınıza, kaleminize sağlık harikasınız. Tebrik ederim .
Harika bir yazı olmuş. Ellerinize sağlık! Az sözcükle bu denli yerinde ve etkileyici yazı yazmak herkesin işi değildir. Teşekkür ediyorum.
Çiğdem’ciğim, savaşın insanOĞLU’nun çıkardığı en soysuz rezalet olduğunu, dünyanın, KADINLARA ne büyük bir işkence dünyası olduğunu, büyük resmi çok güzel çizmişsin, arkadaşım! KADIN olarak tüm kadınların acısını, çilesini, iliklerime kadar hissettim. Kalemine, yüreğine sağlık!
Yorum yok..Söylenecek herşeyi söylemişsin zaten…
“İlaçlarını almayı unutmuş erkekler” demek ne kadar zarif bir hakaret. Maalesef kadın zarafetini hak etmeyen erkekler. Ve bu savaştan çıkar bekleyip, kadınlar üzerinden espri yapabilenler yine erkekler. Bu nasıl bir egodur. Aslında kadınlardan öğrenecekleri o kadar çok şey var ki!
Müthiş bir yazı her zamanki gibi sevgili Çiğdem. İnsan bütün vücuduyla hissediyor yazdıklarını.
Bir kadın ve bir insan olarak ben de senin gibi düşünüyor ve hissediyorum.
Kalemine, yüreğine sağlık.
Yazını okurken insanlığın her geçen gün daha da vahim bir hal aldığını bir kez daha düşündüm inan. Her cümlen defalarca oturup düşünülmesi gereken, “bu çağda insan olmak nedir” sorusuna cevap arayan vurgular niteliğinde olduğu hissini verdi bana . Özellikle “ileri teknoloji” sorusunun açıklamasını o kadar dolu dolu , o kadar bir çok şeyi anlatan bir ifade ile yazmışsın ki … Öncekile duygularına sağlık sonra kalemine sağlık diyorum.
Savaş, insanın medeni çözümler aramak yerine, kaba güçle haklı gördüğünü zorla yaptırmak eylemi. Sonuçlar ise çoğunlukla, insanlara acı ve yıkım getirmiş. Mağdurlar ne yazık ki sesini duyurmaya çalışıyor, ama ateş düştüğü yeri yakıyor. İnsan, paylaşmayı öğrendiği gün, barış gelecek. Yazını okurken, barışın olduğu, yağmur arkasından gökkuşağının olduğu günleri hayal ettim. Dostluğun, emeğin, sevginin takdir edildiği bir gelecek dileğiyle, eline, kalemine sağlık…
Her yazın bizi kendimize döndüren bir zarif uyarı adeta… düşündüren, sorgulatan, gülümseten ve göz yaşartan… yüreğine, aklına, kalemine sağlık, can dostum ❤️
Savaşları erkekler çıkarır; erkeklik egolarını tatmin etmek için…acısını en derinden kadınlar ve çocuklar yaşar… yazdıkların bana bir yandan da yıllar önce üniversite yıllarında okuduğumuz “Lysistrata”yı anımsattı… erkekler, kendilerini kadınlara önemsetmek için savaş çıkarıyorlarsa, bu ne acıklı bir durum, bir yandan da….