Arama Sonucu:

Sabretmek… Beklemek… Sabırla beklemek… Dünle bugünü keskin bir çizgiyle birbirinden ayıran eylemler… Ve ne çok sabreder, nasıl beklerdik eskiden: Bayram tebriki için kartpostal gönderip gene kartpostalla gelecek iade-i tebriki beklerdik, örneğin. “Mektup arkadaşlığı” diye olağanüstü bir arkadaşlık türü vardı. Dünyanın bir başka ucunda yaşayıp da bize selam dahi vermemiş birine yaşamımızı, ailemizi, hayallerimizi, endişelerimizi kâğıda döküp gönderir ve aynı samimiyeti karşı taraftan yine bir mektupla bize göstermesini isterdik. Domatesi yemek için yazın, portakal içinse kışın gelmesini beklerdik. Uzaktan görüp beğendiğimiz komşu kızıyla iletişim kurmamıza yardımcı olacak doğru veledi bulmak için beklerdik aylarca. Bir arabaya sahip olmak için önce ismimizi kaydettirir, sonra sıranın bize gelmesini beklerdik. Başka şehirde yaşayan amcaoğlunun sesini duymak için kendisinin adresini santrale yazdırır ve bu işi takiben, akrabamızın, ona söylenen saatte filanca postanede olmasını ve telefonumuza cevap vermesini beklerdik. Köydeki çeşmenin önünde su, şehirdeki bayinin önünde tüpgaz kuyruğunda beklerdik. Yeni ayakkabılara sahip olmak için bayramları, boza içmek için uzun kış gecelerini, aşureye doymak için muharrem ayını beklerdik. Raf yaygılarından hamam takımlarına, yastık yüzlerinden sofra el bezlerine kadar hiçbir kızın çeyizi öyle parayı bastırıp da çarşıdan pazardan satın alınmaz, el emeği ve göz nuru dökerek hatırı sayılır bir sandığın ortaya çıkması için yıllarca ve sabırla beklerdik. Bebeğin cinsiyetini öğrenmek için doğumu, “erkek” olmak için sünneti beklerdik. J.R.’ın yine hangi hainliğin peşinde olduğunu öğrenmek için Dallas’ı, Nesrin Topkapı’nın nasıl gerdan kırdığını görmek için yılbaşı gecesini beklerdik. Alaska Frigo yemek için sinemaya gitmeyi, eve telefon bağlanması için bazen koskoca bir senenin geçmesini beklerdik. İstediğimiz şarkıları peş peşe dinleme lüksüne sahip olmak için kaset doldurmayı, hoşlandığımız delikanlının ismini öğrenebilmek için kolundaki gümüş künyeyi yakından görebilmeyi beklerdik. Arkadaşlarımızın gözünde ne ifade ettiğimizi öğrenmek için hatıra defterlerimizin “kalplerimiz kadar temiz” sayfalarına yazmalarını beklerdik. Nerede şimdiki mikrodalga fırınlar? “Yemekle beraber pişersen yemek olur” zihniyetiyle, yemeğin pişmesi için yemeğin başında beklerdik. Beklerdik de beklerdik… “Hayatın dikenli yolları”, beklemek üzerine kuruluydu ve bu durum son derece olağandı. Emek ile kıymet doğru orantılıydı. Sevgili kıymetli ise eğer, kendisine çok emek verdiğimizden; eşyalarımızın fiyatına paha biçemememiz, onlara şıp diye sahip olamadığımızdandı. Beklemek zahmetti, zahmet ise rahmet…

Teknoloji belki çok şey verdi kendisini yaratana ancak sabrını da çekip aldı ondan. Hastane kuyruğunda bekletildikleri için sağlık çalışanlarını darp edenlere, süpermarket kasası önünde iki dakika beklememek için bağırıp çağıranlara, trafik akmadığı için arabalarının kornalarıyla halvet olanlara ne zaman denk gelsem tez canlılarla dolup taşan ülkemde, İtalyan yazar Cesare Pavese’nin ibret verici şu sözünü hatırlarım hep: “Gene de bir iştir beklemek. Bekleyecek bir şeyi olmamaktır korkunç olan.”

15 Nisan Perşembe

Bu blog yazısı; çevrim içi aylık kültür, sanat ve edebiyat dergisi “Mikroscope”un 11. sayısı için yazılmıştır.

42 Yorum

  1. Metin Coşkun

    Aylar sonra yazınızı okurken ,benzer çocukluğu yaşamanın tebessumune engel olamadim. Kapitalizm son kırk yılda hukuksuz ,değerlerden yoksun uygulandığı için ülkemizde;Sizin güzel anlatımımız hoş bir hatıra olacak genç kuşaklara. Emeğinize sağlık.

  2. Mehmet Günes

    Hüzün dolu bir yazı bu. Çok hüzünlendim şimdi. Bu anlattıklarının birkaçının son demlerine yetiştim.
    Geleceğe Dönüş filmindeki gibi bir gelecekte yaşayacağımızı hayal ederdim çocukken. Gelecek bu ya; eskinin üstüne yeni bir şey eklemek ve daha iyi olmak anlamına geliyordu. Büyüdükçe; o işlerin öyle olmadığını maalesef öğrendim.
    Geriye doğru gidiyoruz; insanî olarak, ülke olarak, dünya olarak…
    Bunun sonu nerededir bilmiyorum ama gelecek nesiller için çok endişeleniyorum.
    Roma imparatorluğu da çok gelişmişti ama hüküm sürdüğü coğrafya daha sonra karanlığa gömüldü.

  3. Ozgul Kose

    Kıymet de beklemede mi gizli acaba? Bekliyorum sevgili Çiğdem; her yeni yazını okumayı, yazacağın romanı elime almayı, sabırla ve müthiş bir heyecanla bekliyorum.

  4. Arzu Kırali

    Sevgiki Kübracım, öncelikle kalemine sağlık
    Tam olarak yaşadığım günleri yazmışsın. “Eskilere rağbet olsaydı bit pazatına nur yağardı”atasözü aklıma geldi artık onunda adı değişti ve Antikacı oldu.Şöyle o günleri senin yazınla geriye gittim ve o
    zamanlarda ne kadar mutluymuşum.Şimdi artık ne huzur ne mutuluk ne dostluk nede vefa var. Bir kısa msj her türlü haberde yetiyor. Bana yetiyormu HAYIR tabiki.
    İnsanlar artık ailesi en yakınına gitmez gelmez oldu. Anne baba unutuldu. Hele hele ambalajı çok güzel kutu, içini açınca boş bir insanlarla dolu her yanımız. O kadar üzücü hayat ki her şey sahte.
    Çook yazacak hatıralar var ama kalemim tükenir. Sevgili Prof’um tebrik ediyor başarıarının devamını temenni ediyorum

  5. Çiğdemcim okurken aldın beni götürdün 70-80 li yıllara keşke keşke bu teknoloji olmasaydi da yine o günleri yadasaydim eminim ki insanların çoğu bu özlemi yaşıyor, şimdi bile köy hayatına özen şehirden uzaklaşmak isteyen binlerce insan vardır, kalemine sağlık çok çok beğendim ❤️

  6. Çağatay

    Yine döktürmüşsünüz Çiğdem hocam. 90’larda teknoloji daha bu kadar gelişmemişken yaşadığımız hayatı düşünmek bazen bana da mutluluk veriyor. Arkadaşımıza telefondan değil de(telefon yoktu daha henüz) balkondan top oynamaya çağırıp gelmesini beklemek gibi birçok mutluluk veren bekleme türlerimiz vardı. Şimdiki nesil maalesef bunları bilmiyor ve anlayamaz da. Asıl sorun biz hala bekliyoruz ama maalesef bu sefer huzurlu günlerin geri gelmesini. Emeğinize, kaleminize sağlık hocam

  7. Duygu Kar Okul

    Meğer ne çok şey bekliyor ve ne çok şeye sabrediyormuşuz. 5G hızındaki internet insanların tahammül sınırını düşürüyor olmalı. Sıcacık bir yazı olmuş. Gönlüne sağlık.

  8. Ne kadar ustalıkla ne kadar lezzetli anlatıyorsun.
    Her okurun kendince bir zaman yolculuğu yapıyor.Yorumlara dikkat ettim de;galiba hepimiz anılarımızı özlüyoruz,acı veya tatlı anıları.
    Yaşanmış bitmiş geri gelmez zamanı..
    Ve 50 yıl sonra teknoloji öyle bir noktaya evrilecek ki; o zaman da ,yarım asır önce diye söze başlayıp bu günleri
    özleyecekler sanırım.
    Çünkü teknoloji duygularımızı elimizden
    alıyor.Sanal arkadaşlar,sanal aşklar, sanal para, son nokta Metaverse…

  9. Sabiha Yılmaz

    Beni alıp çocukluğuma götürdü bu yazın sevgili Çiğdem. Çok doğru, emek ile kıymet doğru orantılıydı. Yaptığımız herleyde ciddi bir emek vardı ve karşılığında da kıymet bilinirdi. Şimdi herşeyin bu kadar hızla ilerliyor olması değersizleştiriyor sanki pek çok emeği…
    Yine çok güzel bir yazı, emeğine sağlık…

  10. Berna Kiper

    Sabır emekti o yıllarda.Çocukluğumuz ve gençliğimiz …Ne güzel yazmışsın yine Çiğdemcim ❤️Eline sağlık

  11. Selçuk Sözen

    Kübra hanım yine ne güzel yazmışsınız.Zaman makinasına binip yarım asır geriye gittim.Unuttuklarımı da hatırladım.1976-1981 yıllarında İngiltere’de öğrenciyken telefon ile görüşebilmemiz bir mucizeydi.Ankara’dan telefon yazdırılır, kaldığım yurda gecenin bir saati bağlanır,tesadüfen oradan geçen biri telefonu açarsa,evdekiler derdini anlatıp beni çağırmasını rica ederlerse ,o arkadaş da beni odamda bulur haber verirse görüşebilirdik. Yada mektup ile gün kararlaştırıp 10-15 gün sonrasına randevulaşıp bütün gece telefonun başında beklerdim.(Şimdi çocukları cep telefonundan arayıp 30 saniyede cevap vermezlerse kızıyorum)
    Tüm iletişimimimiz hala sakladığım mektuplarımdı.Rahmetli babam italik el yazısı olan bir daktilo ile sık sık mektup yazardı.Aylık TCMB çeklerim iadeli taahhütlü mektup ile ayın onuna doğru gelirdi.En çok beklediğim de o zarf olurdu
    Anılarım gözümün önünden film şetidi gibi geçti…
    Kaleminize sağlık

  12. Emel Bilgin

    Ortaokula giderken en heyecanla beklediğim şey,mahalle bakkalına ayda bir gelen Milliyet Çocuk dergisiydi.80’li yıllarda interneti geçin bilgisayar bile çok nadir büyük şirketlerde mevcuttu.Dolayısıyla her bilgi öyle parmağımızın ucunda bir tık uzaklıkta değildi bize.Dönem ödevlerimizi Ansiklopodileri taraya taraya,kütüphanelerdeki kitapları karıştıra karıştıra yapardık.Google çeviri de yoktu dolayısıyla her kelimeyi tek tek başka kelimelere rastlayıp onları da tesadüfen öğrenerek lügattan bakarak öğrenirdik.
    Bakkallar deterjan kokardı ve nasıl oluyorsa o dergiler ve gazeteler de hem taze basılmış kağıt ve deterjan kokardı.Ben de taa o zamandan herhangi bir şeyin görünüşünden başka hem kokusuna hem dokusuna meraklı biri olarak Bakkala gelen dergiyi alınca önce sayfalarını özenle çevirir ve koklardım.Her ay acaba bu ayın konuları neler,hangi ilginç bilgileri öğreneceğim diye heyecanla beklerdim.Her yazında olduğu gibi bizlere yine,aslında hafızamızda olan ama rafa kaldırdığımız bu anılarımızı ısıtıp tekrar tadmayı hatırlatmışsın.Öyle akıcı ve kalite kokan bir üslubun var ki,ama öyle okunurken kaliteli olacağım diye okuru gizlice aşağılayan türden değil.Her seviye kültür sahibi insanın kendinden bir iz bulabileceği özel,akıcı ve sürükleyici bir üslup.O kalemin,yüreğin daima coşsun,emeklerinin karşıĺığını gör.

  13. Özlem Arslan

    Bir dönem bu kadar iyi anlatılabilr, kalemine, yüreğine sağlık Çiğdemcim.

  14. Şule Tamer

    Aslında zaman kavramı farklıydı bugünden öyle akıp gitmezdi günümüz çabucak geriye bakınca doya doya yaşamışız hissediyorum anlattıklarını okuyunca

  15. Burhan Kara

    “Saatin kendisi mekan, yürüyüşü zaman, ayarı insandır” der Ahmet Hamdi Tanpınar , Saatleri Ayarlama Enstitüsü romanında.
    Bourdieu sosyolojisinde, kişilerin düşünme, hissetme ve davranış şemaları olarak içselleştirdikleri toplumsallığa “Habitus” der.
    Duygu yüklü yazın , habitusumu okşayıverdi usulca.
    Ellerine sağlık.

  16. Ömer Deniz Dirim

    “Bir baharı bekledim, seni beklediğim kadar…” demişti ya şair, işte herhalde en son bekleyende O’ydu. Yaşadiığımız hayatın içerisinde, beklediğimiz unsurların hiçbir zaman menfi olmaması dileğiyle… Kaleminize sağlık, selam sevgiler!

  17. Sehnaz SOYKAN

    O kadar güzel bir yazı olmuş ki; insanın yüzünde hem tebessüm hem de hüzün aynı anda beliriveriyor.. Aslında ne kadar da mutluymuşuz.. Bende yilbasi gecelerine gittim bi an.. portakal ve mandalina kabuklarını küçük küçük parçalar,çinko,minko ve tombala demek için sabirsizlanirdim. Sanki tombala oyunu sadece yilbasi gecelerine aitti… Neden tombala oynamak için 365 günün gecmesinj beklerdik? Ama onun da bir anlamj vardı işte.. Kalemine,yüreğine sağlık o günleri gördüğüm için mutlu hissediyorum kendimi. Teknoloji malesef ki; hayatımızı kolaylaştırsa da, herseye çok çabuk sahip olmak insanoğlunu; tahammülsüz,sabirsiz,duyarsız çabuk tüketen hatta sevgiyi bile çok çabuk cope atan bir canavara dönüştürmekten alikoymuyor malesef..

  18. Emine doğan

    Canım benim ne güzel anlatmışsınız sabrında bir sanat olduğunu

  19. Emel akay

    Sevgiyle okudum hasretle andım, Çiğdem kalemine sağlık, halen böyle yaşamaya gayret edenler birleşebilsek belki bu kadar yabancı hissetmeyiz günümüze diyor bir yanım .Hayret ettiğim bizden yaşça büyük olanlarin şuana daha hızlı adapte olması ve bu hasreti bizim daha çok hissetmemiz

  20. Zuhal Pek

    Her bir hatırlattığın şeyi tasvirin mesajını kalbe saplarcasına vermezmiş gibi en sonda tokat gibi gelen sarsıcı ana fikirin yüze vuruşu sözsel sanattaki kabiliyet ve ustalıkla sarsıyor.

  21. Ayşe Beloğlu

    Biz hala pek çok şeyi bekleme sabrını gösterebilen bir nesiliz.Ne kadar şanslıymışızki öğrenmişiz.Çok güzel günler mis.Güzel kalemin ile yine çok güzel özetlemişsin Çiğdemcim

  22. Ayten Özgün

    Merhaba Çiğdem hocam yaşadıklarımızı kısaca özetlemişsiniz. Ne güzel di o günlerimiz. Bir anlığınada olsa o günleri tekrar yaşamak güzel di. Evet tv çıktığı yıllarda saat 24′ İple çekerdik.Tam yeni yıla girerken ışıklar söner Zeki Müren ‘nin çıkmasını bekler-dik.Nasılda heyecanlandık Her şey o kadar hızla değiştiki doyduk arık .Hiç bir şeyden mutlu, hiç bir şeyden zevk alamaz olduk.İnsanlar büyük değişime uğradı, güven yok, saygı yok, sevgi yok,zaten saygının olmadığı yerde sevgide olmaz. İkisi birbirini tamamlıyor. Şu anda beklemeler bitti istediğimiz her şeyi anında alıyoruz. Meğer beklemeler ne çok kıymetliymiş. Yazınızı okurken çok keyif aldım. Yazdıran yüreğinizi yazan kaleminizi kutluyorum. Ellerinize, emeklerinize sağlık. Güzel akşamlar diliyorum sevgilerimle.

  23. Venüs Bilister

    Kaleminize, yüreğinize sağlık, ömrünüze bereket efendim..
    Bu tamamen bizim yaşadıklarımız;
    KAÇAK dizisini beklerdik, Dr Richard Kımble, kaçar dururdu.Mahkeme dosyası, sabahları arkası yarın, KÜÇÜK EV beklerdik.Pazar sabahları ekmek gazete almaya giderken illa ki komşu teyzelerimize de almak için kapılarında öf demeden beklerdik.
    Ahhhh ne güzel günler , ne güzel yerler

  24. Mürvet Acar Odabaşı

    Beklemek erdemi.. Şimdinin esiri..
    Kalemine bin sağlık Çiğdemciğim.. Ne günlere götürdün bizi.. Hey gidi hey…

  25. Mine Aksoylu

    Ne guzel bir nostalji yaşadım satırlarda.En kıymetlim gençliğimin gençliği geçti beklenen anlarda.Zahmetsiz rahmetin olmadığı Kazanılan rahmedin şukrunun hazzının yaşandığı günlerden bu günlere gelince sanki kaybettiğimiz tüm değerlerle birlikte sabır taşı guzel insanların da artık eski günlerinden kazandığı bu aliskanlik ve güzelliklerinden dolayi sustuklarını anladım.Beklemek güneşin doğuşunu beklemek gibi artık….Sabırla tıpkı zahmetin hediyesi rahmeti beklemek gibi.Ellerine emegine kalemine sağlık canim….Kaleminin ucu hiç kırılmasın Çiğdem Cicegimmm….

  26. Leyla GERELİOĞLU

    Çiğdem’ciğim, neredeyse hepimizin kaybettiği sabır olgusunu bize tekrar hatırlattığın için teşekkür ederim. Beklemekten sıkıldığımız o günler aslında bizlerin hayatına ne çok anlamlar yüklüyormuş. Tabi ki bazıları gerçekten bayardı ama onlar bile bir heyecanmış .
    Duygu ve düşüncelerini ifade ediş gücüne bayıldım. Kalemine sağlık.
    Leyla GERELİOĞLU

  27. Mesut Coşkun

    Çok güzel bir yazı. Geçmiş gözümde canlandı. İnsanı var eden en önemli unsurlardan birisi, geçmişi, tarihi, yaşadıkları. Bambaşka bir kültür yapısında geçti çocukluğumuz, gençliğimiz. Güzel günlerdi. Zorluklarına, sıkıntılarına rağmen çok güzel günlerdi. Çiğdem, elinize, fikrinize sağlık…

  28. Nesrin Topkapı’nın dansından kalpler kadar temiz sayfaları olan hatıra defterlerine, çok beğendim yazınızı Yaşadığı anın güzelliğini hissederken beklemenin de değerini bilen, sonrasında anıların sıcaklığını kalbinde tutarak hayatı kucaklayan insanlar olabilecek fırsatları bulabilmemiz dileği ve ümidiyle, gözlerinizden öperim.

  29. Biz çocukken ufacık bir sabırsızlığımızda “sabreden derviş muradına ermiş” diye sihirli bir cümleyle bekleme moduna alınırdık, şimdi bu sözü söylediğimiz de zaman bekleme zamanı değil kalk ve koş diyorlar hayatı kaçırıyormuşuz. Bizler değişen bir çağla hayatı ikiye ayrılan insanlarız
    Kaleminize sağlık Çiğdem hocam yine çok güzel bir yazı okudum

  30. Tuğçe Aktaş

    Güzel olan, uzun bekleyişlerin sonunda istediğine kavuşmak değilmiş sadece, aynı zamanda bekleme sürecinin de sana kattığı değerlermiş. Sizin bakış açınızla bakmak çok keyif veriyor. Kaleminize sağlık hocam.

  31. Ne güzel beklentiler içindeymişiz 🙂

    Sanırım teknolojinin hayatımıza girmesiyle zamanla önce saygımızı sonra sabrımızı kaybettik. Tez canlı olduk çıktık. Sevgiyi de lezzeti de özel günleri de bir çırpıda tüketir olduk.

  32. Ne güzel anlatmışsın o yillari özlemle andığımız özlediğimiz zamanları bir kaç satırda anlatmak kolay değil kalemine sağlık

  33. Hatice Ertan

    Yine iki güzel duygu ile okudum bu yazıyı. KEYİFle hatıralarımı yaşadım ve bunu sergileyişine HAYRAN kaldım.
    Tadı damağında kalan lezzetler gibi.
    Ellerine sağlık ♥️

  34. Dikmen Urgan

    İstediğine ulaşmak için beklemek, beklerken hayal kurmak, o arada kendi içine dönmek ve en önemlisi, SABRETMEK… Sanırım bugünlerde en büyük erdem Çiğdem’ciğim.
    Ben de digital sanatçı Refik Anadol’un başarısının sırrını bir röportajında okumuştum, o da başarısının temelinde “SABRETME’yi öğrenmek”erdeminin yattığını söylemiş. Bu erdemi kazanması da, büyürken birlikte yaşadıkları gözleri görmeyen teyzesi sayesinde olmuş. O gün bugündür, SABRETMEK, BEKLEMEK üzerinde çok düşünür olmuştum ki, senin çok içime işleyen bu yazınla birlikte iyice yer etti, bu “kıymet” ve “rahmet” Çiğdem’ciğim! “Kalemine” emeğine sağlık!

  35. Şükran selçuk

    Günaydın cigdem hanım yarım asır öncesine ışınladın tüm okurlarını harikasın hala da bekliyoruz ,sabrediyoruz ,değer veriyoruz ama umudumuzu hic yitirmiyoruz çok güzeldi o yıllar. Yüreğine sağlık.

  36. Kübra Doğan

    Beklerken aslında pek de bir şey kaçırmıyormuşuz; meğer ne çok şey yakalıyormuşuz. Heyecan, keyif, mutluluk, sabır ve tahammül… Çok güzel bir yazı olmuş. Ellerinize sağlık ❤️

  37. Esin Arkan

    Çocukluğumdaki beklemelerim ancak bu kadar güzel anlatılırdı. Beklemekten bile mutlu olan çocuklardık. Keşke bütün çocuklar o mutlulukları yaşayabilseydi. Kalemine sağlık.

  38. Mustafa Anlar

    ‘Baharı bekleyen kumrular gibi…’ diyordu eski bir şarkı. Artık beklemiyoruz, ne baharı, ne kumruları, ne de mektupları. Messenger var, whatsup var. “yeşil nokta var ama adının önünde. Demek ki çevrimiçi. Neden hemen cevap vermedi mesajıma?” sabırsızlığına bir de kırılma, küsme ekleniyor. Şimdiki gençler ‘trip atma’ diyorlar hani. O yeşil nokta karşıdaki kişinin başka bir işi yok, size hemen yazacak anlamına gelmiyor ki. Sadece telefonunun ya da bilgisayarının açık ve internete bağlı olduğunu gösteriyor. Galiba bu beklememe işi yazın yediğimiz dondurmanın renkli ambalajlarla sarılıp sarmalanıp, yıl 12 ay, 365 gün süpermarketlerin buzluklarına girmesiyle başladı.
    Eskiden yazlık giysiler, sandaletler Haziran’dan önce çıkmazlardı piyasaya. Oysa şimdi, yazı beklemeyen üretici ve satıcılar Şubat sonu vitrinlere diziyorlar yazlıkları. Bekleme, hemen al, diye baskı yapıyorlar.
    Bu algı yaratma işi de yaşamın her alanında etkili oluyor. Artık kimse sevdiği (pardon, sevdiği mi dedim? beğendiği olacaktı) kişiyle birlikte olabilmek için beklemeyi göze almıyor. “Merhaba, ben X. Senin evine mi gidelim, benimkine mi?” aceleciliğiyle olayın bütün duygusallığını, romantizmini, insancıl yanını yok ediyorlar. Aşk bitti, sevgi bitti, insanlık da bitti.
    (not: Bugün 15 Nisan Cuma)

  39. Sevinç Şimşek

    Bizim hayatımızı özetlemişsin Çiğdem’ciğim. Biz o zamanlarda daha mutlu ve herşeyin değerini bilerek yaşardık.
    Neyse sabırla beklediğimiz şeyler var. Kalemine sağlık

  40. Bahar Ensari

    Koca bir dönemi, geçmişi birkaç satıra sığdırıp; çok şey anlatmak büyük bir ustalıktır. Kalemine yüreğine sağlık Kübra Çiğdem. Geçmişin ayak izleri, beklemek, sabır günümüz insanın eksiğini yazı net ifade ediyor.

  41. Arda Sözen

    O kadar doğru yerinde bir yazı olmuş ki, eline diline sağlık..

  42. Günaydın Sayın Çiğdem Hocam; Bu yazı beni tam yarım asır öncesine götürdü. Kaleminize sağlık. Hani bir şarkı var ya “Yıllar sonra rastladım çocukluk sevgilime. O aşina bakışlar içimi deldi yine.” Aynı o şarkı gibi için cız etti.

Bir yorum Yaz